Hep Boğa Mı?

31 Aralık 2008 Çarşamba

İspanya'da tatilini geçiren turist, restoranda tipik bir İspanyol yemeği yemek istemişti. Listeyi uzun uzun inceledi.Cojano adı dikkatini çekti.Ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.Parmağını basıp, garsona işaret etti.Garson bir tabak içerisinde yemeğini getirdi.Nefis bir şeydi ama içindekinin ne olduğunu çıkaramadı.Bir çeşit etti ana ne?...Garsonu çağırdı ve sordu...Garson anlattı :
-Bugün boğa güreşlerine gittiniz mi bayım?
-Evet...
-İşte bu yediğiniz yemek bugün arenada öldürülen boğanın yumurtalıklarından yapıldı.
Adam ertesi gün gene aynı restorana gitti.Tadı damağında kalan yemeği Cojano'yu bir kez daha istedi.Lezzetle yedi.Artık ahbap oldukları garson hatır sormaya geldi :
-Nasıl memnun kaldınız mı bayım?
-Kaldım kalmasına ama bir şey dikkatimi çekti.Dün yediğim Cojano biraz daha büyüktü gibi geldi bana.
Garson başını iki yana salladı :
-Her zaman boğa kaybetmez bayım...

Bebek

30 Aralık 2008 Salı

Adamın biri misafirliğe gitmiş. Akşam olunca haliyle sormuşlar :
-Pardon arkadaş, demişler karı-koca. "Bizim odada mı yatarsın, bebeğin odasında mı, yoksa boş bir odada mı?
Adam düşünmüş :
-Karı-koca nın yanında yatılmaz, bebekte uyanır ağlarsa uykusu kaçacak, ben boş odada yatarım, demiş.
Sabah olunca adam elini yüzünü yıkamış, bir de bakmış çok güzel bir kız adama havlu tutuyor.
Adam:
-Kızım senin ismin ne? diye sormuş.
Kız :
-Bebek amcacığım ya sizin isminiz?...
Adam :
-Eşek kızım eşşşeeek...

Enayi Değilim

29 Aralık 2008 Pazartesi

Arabasını park edip lokantaya giren adam, çıktığında arabasını akordeona dönmüş bir halde bulur.Cam sileceğinin altında bir kağıt vardır.Kağıdı açtığında, şu satırlarla karşılaşır :
-Ön vitesle geri vitesi şaşırıp arabanıza sert bir şekilde çarptım. Arabanızda gördüğünüz gibi büyük hasar var. Olayı gören kimseler de şu an, ben bu satırları yazarken çevremde toplanmış bulunuyorlar ve bu kağıda adımı ve adresimi yazdığımı sanıyorlar.Ne halin varsa gör, o kadar enayi değilim!

Bakan Karısı

28 Aralık 2008 Pazar

Bakanlardan birinin ölmesiyle başka bir milletvekili onun süresini doldurmak üzere seçilmişti. Adam hemen karısına telefon ederek, bu haberi vermek istedi :
-Bir bakan karısı olmak ister miydin? diye sordu.
Karısı biraz düşündü sonra:
-Hangisinin?

Bakan

27 Aralık 2008 Cumartesi

Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti.Ne yapsa makbule geçmiyor, basın hergün kendisiyle uğraşıyordu.Nihayet :
-Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye düşündü ve ilan etti :
-Pazar günü saat 10'da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.
Pazar sabahı saat 10'da tüm basın mensupları toplandılar orada.Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı.Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti.Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.
Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu :
-Bakan yüzme bilmiyor!

İki Vakte Kadar

26 Aralık 2008 Cuma

Eski deyimle basur (yeni ve bilimsel söylenişiyle hemoroit) çekenler bilir, çok ıstırap veren bir hastalıktır. Adamcağız da hemoroitten öyle çekmiş ki...Derken biri Kahve telvesi sür deyince, bir yerlerden kahve bulmuş.Bol bol koyup pişirmiş.Sonra da avuçladığı gibi sürmüş.Sürmüş ama...Ağlaya sızlaya doktora koşmuş. Soyunmuş, eğilmiş.Doktor da eğilmiş, bakarken...Hasta sormuş :
-Ne var doktorcuğum? Ne gördün?
-Vallahi iki vakte kadar bir yol görünüyor.Birde uzun boylu birinden toplu para alacaksınız.Haaa Bir de mektup var.

Romantizme Bak

25 Aralık 2008 Perşembe

Hayvanat bahçesinde iki ahtapot kollarını birbirine sarmış, dolaşıyorlardı.Erkek ahtopot eğildi, hafif sesle dişi ahtapotun kulağına fısıldadı :
-Ne güzel bir gece, değil mi sevgilim?...Mehtap, yıldızlar, sen, ben...Ve bu güzel gecede seninle ikimiz böyle kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola dolaşıyoruz.

HANGİSİ DAHA AÇIKGÖZ

24 Aralık 2008 Çarşamba

Çok akıllı geçinirdi.Kapısında "ikinci kez gelen hastalardan yarım ücret alınır"yazılı doktora girdi.Gülerek :
-Bakın doktorcuğum, yine ben geldim, hatırladınız mı beni?dedi.
Doktor da güldü :
Tabii, hatırlamaz olur muyum?
Eeee? Muayene etmeyecek misiniz?İlaç vermeyecek misiniz?
Hayır gerekmez...Geçen gelişinizde verdiğim ilaca devam edin...

Üç Kez

23 Aralık 2008 Salı

Ava çıkmış adam, başına gelenleri anlatıyormuş :
-Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir Ayı çıkmaz mı?Çifteyi doğrultacak vakit yok!..Silahı bir kenara attığım gibi başladım kaçmaya.Fakat Ayı peşimde!Benden hızlı koşuyor.Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim.O kadar yaklaşmıştı.Derken Ayının ayağı kaydı, yere düştü...Fırsat bu fırsat, tabana kuvvet arayı açtım.Ama Ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti.Yine nefesi ensemde... Pençesini uzatsa omuzumdan yakalayacak.Allahtan tam o sırada yine Ayının ayağı kaydı, yere düştü.Talih bana gülüyor!Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beşyüz metre kadar açtım.Tanrı sizi inandırsın arkadaşlar, Ayı yine bana yetişti.Yine nefesi ensemde...şansa bakın...Ayının tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi?
Serüveni dinleyenlerden biri dayanamamış :
-Sen de çok yürekliymişsin kardeşim!...Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar sokulsa, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederim.
Avcı dönüp ters ters sözünü kesene bakmış :
-Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyorsun?

Ameliyat Yeri

21 Aralık 2008 Pazar

İki sevgili bir ağacın gölgesinde otururlar.Delikanlının tatlı sözleri arasında bir ara kız sevgilisinin kulağına fısıldar :
-Sevgilim sana apandist ameliyatı olduğum yeri göstereyim.
Delikanlının gözleri parlar.
-Göster canım göster.
Kız eliyle uzak bir yeri göstererek :
-Bak şu ilerde görünen sarı bina var ya, onun üçüncü katı....

Tek Asker

20 Aralık 2008 Cumartesi

Manevra varmış.Temel elde tüfek yerde yatıyormuş.Komutan gelip sormuş :
-Düşman önden gelirse ne yaparsın Temel?
Temel cevaplamış.Şu yandan, bu yandan, arkadan gelirse, diye tekrar sormuş komutan.Temel bunları da cevaplamış.
Komutan en sonunda :
-Ya düşman tepeden gelirse?deyince.
Temel dayanamamış ve :
-Habu memleketin tek askeru ben miyum komitanum daa!

Temel, Amerikalı ve Japon..

19 Aralık 2008 Cuma

Temel, Amerikalı ve Japon oturuyor. Birden bir telefon çalar. Temel bakar çalan yeni aldığı cep telefonu değil. Amerikalıya bakmış elini kulağına koymuş kendi kendine konuşuyor. Temel herhalde deli diye düşünmüş. Merakdan sormuş. "Abi sen deli misin nesin, kendi kendine konuşuyorsun." Amerikalı "Bizdeki teknoloji sizdekinden gelişmiştir. Elimize bir mikrochip koyup konuşuyoruz." Temel bozulmuş haliyle. Bir daha çalmış telefon. Bakmış Temel'in telefonu değil. Amerikalının da değil. Bakmışlar ki Japon kendi kendine konuşuyor. Konuşma bittikten sonra sormuşlar. "Deli misin sen arkadaş" diye. Japon da kendi teknolojilerinin dünyadaki en gelişmiş teknoloji olduğunu söylemiş. Ağıza ve kulağa bir chip koyarak konuştuklarını söylemiş. Temel ile Amerikalı bozulmuş. Temel bunu üzerine bir gaz bombası atmış. Amerikalı ile Japon sormuşlar Temel'e: "Kardes ne yaptın sen, ayıp olmuyor mu?". Temel de: "Yok bişey ya, fax çektim de" demiş.

Temel Yatıya Kalırsa

17 Aralık 2008 Çarşamba

Temel, Dursun'a yatılı ziyarete gitmiş. Yemişler, içmişler sıra yatmaya gelmiş. Dursun: "Bak Temel, yatak odandan tuvalete gitmek için bizim odadan geçmen gerekecek. Bu olmasın istiyorsan şimdiden tuvalete git de gece gelmesin." Temel: "Tuvaletim yok. Merak etme, gelse de tutarım zaten." demiş. Ardından yatmışlar ama gece yarısı Temel fena halde sıkışmış. Yatak odasından geçmek de istemiyor. Bakmış pencerede bir saksı. İçinde çiçek var. Çiçeği toprağıyla birlikte çıkarıp hacetini gidermiş, toprağı tekrar yerine koyup uyumuş ve ertesi sabah da çekip gitmiş. Aradan birkaç ay geçtikten sonra Dursun Temel"i aramış telefonla: "Temel, nereye sıçtın çabuk söyle, 4 ev değiştirdik, hala kokuyor"

Temel ve Titanik

15 Aralık 2008 Pazartesi

Titanik battığında üç kişi kurtulur. İngiliz, Fransız ve Temel. İngiliz sadece golf sopasını, Fransız sadece golf topunu, Temel de hamsi konservesini kurtarabilmiştir. Bunların canları çok sıkılmış. Fransız, hadi golf oynayalım demiş. İngiliz de katılmış. Temel de çok sevinmiş, "Sonra da benim hamsiyi yeriz, ama ben nasıl oynandığını bilmiyorum" deyince, "Çok kolay, sopa, top ve delik lazım" demişler. İngiliz: "Bende sopa var." Fransız: "Bende de top var.", Temel: "Ben oynameyrum." demiş.

Temel ve Seks

11 Aralık 2008 Perşembe

Temel'e sormuşlar. "Hangi tür seksten hoşlanırsın?" Temel cevap vermiş: "Toplu seksten". "Neden?" demişler. Cevap vermiş: "Kaytarması kolay oluyor"

Temel Balığa Çıkar

10 Aralık 2008 Çarşamba

Bir gün Temel balığa çıkar. İyi bir avdan sonra bir tekne balık tutar. Birden hava patlar ve çok büyük bir fırtına çıkar. Temel dua etmeye başlar. "Tanrım beni bu fırtınadan kurtarırsan bütün bu balıkları fakirlere dağıtacağım" der. Hava bir zaman sonra düzelir. Temel evine dönmeye başlar. Bir taraftan da balıklara bakar ve içinden "Bu balıklar fazla, yarısını dağıtsam olur" der. Biraz daha sonra balıklara tekrar bakar ve "Bu balıkların yarısı da çok fazla, ben bunların çeyreğini dagıtsam olur" der. Biraz daha zaman geçer, Temel tekrar balıklara bakar. Tam o sırada hava tekrar bozulur. Temel kafasını gökyüzüne diker ve şöyle der. "Haçen sen de şakadan hiç anlamiysun."

Temel Bilim Adamı

9 Aralık 2008 Salı

Temel bilim adamı iken bir arkeoloji araştırmaları konferansına davet edilir. Amerikalılar anlatmaya başlar: "Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 25 metre aşağı indik ve telefon kabloları bulduk. Öyleyse bizim atalarımız asırlar önce telefon kullanmışlardır. Sıra Türkiye'ye gelir ve Temel başlar anlatmaya: "Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 50 metre aşağı indik ama birşey bulamadık. Öyleyse atalarımız cep telefonu kullanmışlardır.

Temel'in Çocukları

8 Aralık 2008 Pazartesi

Temel'in 8 tane çoçuğu varmış. Ama hepsi de birbirinden salak, gerizekalıymış. Temel ve karısı Fadime doktora gitmişler, durumu anlatmışlar. Biz artık çocuk istemiyoruz demişler. Doktor bunlara 1-2 kutu prezervatif vermiş. Nasıl kullanılacağını falan anlatıp yollamış. Neyse bunlar kullana kullana bir gün prezervatifleri kalmamış. Temel kara kara düşünmeye başlamış. Fadime "Dur ben sana dantelden örüvereyim" demiş. Ölçüyü falan almış 1-2 gün içinde örmüş. Aradan 9 ay geçmiş. Temel ile Fadime'nin 1 çocukları daha olmuş . Zamanla çocuk büyümüş, 9-10 yaşlarına gelmiş. Ama nasıl bir çocuk, zeki mi zeki, fırlama mı fırlama. Önceki 8'ine hiç benzemiyor. Tüm sınavlarda birinci, sporda tüm şehrin en iyisi, köyün en zeki, en atılgan çocuğu olmuş. Bir gün Temel kahvede otururken sormuşlar. "Ya Temel senin 9 çocuğun 8'i deli mi deli, bu sonuncusu nasıl oluyor da bu kadar akıllı oluyor?" Temel gerine gerine cevap vermiş. "Süzme o, süzme..!"

Mustafa Denizli

7 Aralık 2008 Pazar

Mustafa Denizli, İtalya yenilgisinden sonra İtalya milli takımı teknik direktörü Zoff'un yanına gitmiş. "Hocam sen bu takımı nasıl seçtin de bizi yendiniz?" demiş. Zoff, "Çok kolay, zekalarına göre seçiyorum. Bak mesela sana bir örnek vereyim" demiş ve İnzaghi'yi çağırmış. İnzaghi'ye "Oğlum söyle bakayım, senin annenin ve babanın çocuğu olan ama senin kardeşin olmayan kimdir?" İnzaghi biraz düşünmüş, "Tabii ki ben oluyorum" demiş. Denizli bundan çok etkilenmiş. Kampa döner dönmez Alpay'ı çağırmış. "Alpay, sana bir soru soracagim. Bil bakalım annenin ve babanın çocuğu olan ama kardeşin olmayan kimdir?" Alpay biraz düşünmüş, işin içinden çıkamamış, biraz zaman istemiş ve hemen koşmuş Hakan Şükür'ü bulmuş. "Hakan, annenin ve babanın çocuğu olan ama kardeşin olmayan kimdir?" Hakan cevap vermiş: "Benim tabii ki". Alpay sevinçle Mustafa Denizli'nin yanına dönmüş: "Sorunun cevabını buldum hocam: Hakan'mış." Denizli hoca köpürmüş: "Vay salak herif, Hakan olur mu hiç, doğru cevap İnzaghi idi".

Civciv

2 Aralık 2008 Salı

Adamın biri yolda bir civciv bulur. Kanı kaynar onu alır. Ertesi gün uçakla seyahat etmesi gereklidir. Civcivi havaalanında koynuna saklar ve uçağa biner. Yeri bir rahibenin yanıdır. Bir süre sonra civciv adamın koynundan aşağılara kayar. Adam da civcivin rahat nefes alabilmesi için fermuarını açar ve civciv kafasını fermuardan dışarı çıkarır. Bunu gören rahibe, adama dönerek şöyle der: "Afedersiniz bayım, bu işlerden fazla anlamam ama galiba yumurtalarınızdan biri çatlamış."

Dolma Kalem

27 Kasım 2008 Perşembe

Adam çok zamparaymış.Faaliyetlerinin sonucu olarak günün birinde hastalığı
kapmış.Doktor hastalığın tedavisinin çok kolay bir yolu olduğunu,bir hafta
boyunca ufaklığı her gün 15 dakika içi süt dolu bir bardağın içinde tutmasını
söylemiş.Adam hergün banyoya bir bardak sütle girip kapıyı kilitleyerek
tedaviyi uyguluyormuş.Karısı durumu merak edip sorduğunda bir şekilde
geçiştiriyormuş.Dördüncü gün banyoya girmiş ancak kapıyı kilitlemeyi
unutmuş.Bunu fırsat bilen karısı kapıyı açıp içeri girdiğinde gördüğü manzara
karşısında bir an duraklamış ve "aaaaaaaa kırk yıl düşünsem bunun bir
dolmakalem gibi ağızdan doldurulduğu aklıma gelmezdi" demiş

Karizmatik ve Klasik

26 Kasım 2008 Çarşamba

çok eskilerde türkiyede yaşayan vatandaşımız uzun senler yurt dışında
kaldıktan sonra bir arkadaşıyla konuşuyormuş...türk siyaseti ve siyasetçileri
hakkında..
telefonda sormuş
- eskiden çok karizmatik bir adam vardı ismi ecevitdi ve bir de çok klasik bir
politikacı olan birisi vardı..demirel..şimdi ne oldu onlara neler yapıyorlar
diye
bizimkisi cevaplamış..türkiyedeki arkadaşı ...
- ikisi de duruyor..ikisi de başımızda hala...yanlız bitakım değişiklikler
oldu..birinin karizması gitti "tik" i kaldı...diğeri ise klasiği gitti "*ik" i
kaldı...onunla da anamızı belledi..biz de ona "baba" diyoruz artık ...

Açık Büfe

25 Kasım 2008 Salı

Dört arkadaş lüks bir otelin barında demleniyorlarmış. Bu arada karşıda bir
bayan görmüşler. Kadınla bakışmaya başlamışlar.Kadında bunlarla ilgilenmiş.
İçlerinden biri cesaretle : Hanımefendi, demiş. Ben ve arkadaşlarım sizden çok
hoşlandık. Sizinle beraber olmak istiyoruz, demiş. Kadın: Öyle hep birlikte
olmaz,demiş. Sen ve arkadaşların organlarınızı çıkarıp masanın üzerine koyun,
hanginizinkini beğenirsem onunla bu geceyi birlikte geçireceğim, demiş. 4'ü
çıkarmışlar organlarını koymuşlar masanın üzerine. Bu esnada diğer masaya 2
eşcinsel gelmiş. Biri diğerine , sen menüden bir şeyler bak, ben gidip
içkileri alayım demiş.Masadan dönüp bara ilerlerken,yan tarafta 4 adamın
organlarını masanın üzerine koyup, kadının da ona baktığını görünce hemen
heyecanla arkadaşının yanına koşmuş. Bırak, demiş menüyü. Hemen gel, ileride
açık büfe var.

Üfle

24 Kasım 2008 Pazartesi

Adam sevgilisine oral seks yaptırmaktadır:
-Oh...çeekkk...
kadın biraz daha asılır:
-daha fazlaa...
Biraz daha asılır:
-Daha çeek..
Birden:
-üfle.üfle.çarşaf g*tüme kaçtı..

Tribi Taraba

23 Kasım 2008 Pazar

Bir ulkede bir adam varmis. Bu adamin aleti "Tiribi Tiribi.." deyince uzar,
"Taraba,Taraba.." deyince kisalirmis. Gunlerden birgun ulkede en uzun alet
yarismasi duzenlenmis. Yarismaya katilanlar sirayla indiriyorlarmis donlarini;
20cm, 30cm, 35cm, 40cm, en son bizimkine gelmis sira, Bizimki bir indirmis 10
cm ya var ya yok. Herkes dalga gecerken bu baslamis sessizce "tiribi tiribi
tiribi" diye saymaya. NIhayet alet 150 cm ye vurmus ve yarismayi bu kazanmis.
Kral da onu bu ustun(!) basarisindan dolayi aksam yemegine davet etmis
sarayinda. Aksam olmus, eleman kralin masasina buyur edilmis ki bir de ne
gorsun, kralin kizi bir afet. "Bu kizi bu aksam goturdum goturdum,
goturemedim, bir daha da hayatta yuzunu bile goremem" demis.Yemekte kral
uzunca bir masanin bir ucunda, iki yaninda karisi ve kiziyla oturmaktaymis,
bizimki ise diger ucta tek basina.Yemegin ortalarina dogru kendi kendine
baslamis eleman "tiribi tiribi tiribi" diye. Bir sey6e degmis kalafat,
bizimkisi "tiribi" diye son bir kez mirildaninca kral aniden havaya ziplamis.
Hatasinin farkina varan eleman "taraba taraba" diye aleti geri almis, yonunu
bir kez daha ayarlayip yeniden baslamis "tiribi tiribi tiribi.." Alet birseye
degince eleman yine yuklenmis "tiribi!", kralice ziplamis bu sefer. Bizimkini
bir korku kaplamis "yine basaramazsak anlarla bu sefer de kafayi kaybederiz
diye yonunu dikkatle ayarlamis ve baslamis uzatmaya. Nihayet alet dogru yere
gelmis, bizimki butun gucuyle:
"tiribi!"
Genc prenses ciglik atarak ziplamis oldugu yerde.
Bizim eleman:
"TIRIBI TARABA TIRIBI TARABA YITIRIBI TARABA!"

Çıldırtmaca

22 Kasım 2008 Cumartesi

fransız,ingiliz ve temel sohbet ediyorlarmış.laf dönüp dolaşıp kadının nasıl
mutlu edileceğine gelmiş fransız demiş ki: ben karımı ayaklarından öpmeye
başlarım saçlarına kadar çıkarım karım zevkten çıldırır. sıra ingilize gelmiş
o da: bende saçlarından başlar ayak parmaklarına kadar inerim ve benim karım
zevkten çıldırır demiş. sıra bizim temele gelmiş ve o da başlamış: valla
arkadaşlar ben karıyı s...rum, s..mide perdeye sileyrum benim kari çıldurur...

Çarpı

21 Kasım 2008 Cuma

Bir kadınla en çok kimin birlikte olabileceği konusunda bir yarışma
yapılıyormuş,dayanırsa kadın dayanamazsa yarışmacı büyük ödülü alacakmış ve
bizi temsilen de Namık katılmış.Her postadan sonra da duvara çarpı
atılıyormuş.Neyse alman başlamış 1,2,3 tıkanmış.İngiliz başlamış 3,5,7 o da
tıkanmış.Fransız 15,20 derken o da kalmış.Bizim Namık başlamış 70,80,90 derken
durmak bilmiyor.Bakmış kadın iş kötü,Namık'ın duracağı yok,bizimki 95.yi
yaparken' yok efendim bu 94.' diye tutturmuş.Namık:Olur mu hanfendi 95
oldu,burada boşuna mı çarpı atıyoruz,sayıyoruz' dese de kadın dinlemiyor
'hayır bu daha 94.'diyormuş.En sonunda bizimki zıvanadan çıkmış:'S*kerim şimdi
çarpını da seni de,sil hepsini sıfırdan başlıyorum.'

İyi Haber - Kötü Haber

20 Kasım 2008 Perşembe

Dursun,köyünden ayrılıp,çalışmak için İstanbul'a gider..
Aradan uzunca bir süre geçer, ama,Dursun'dan haber alınamaz..
Köyde sevilen bir kişi olan Dursun'un akibetini araştırmak üzere arkadaşı
Temel!i İstanbul'a gönderirler..
Onbeş-yirmi gün sonra Temel döner..Kahvede toplanan köylüler merakla Temel'e
sorarlar:
-Ula Temel,Dursun'i buldun mi.?...
- Hee..bulmuşim oni...
-Peçii nasildir?..İyi mudir..köti mi.?..
- açan,hem iyudurr..he mi de kötii..
- Ula o nasıl oluyii..hem iyi,hem kötii..
-Kötüdir,Çünkü Dursun ibne olmuştirr..
- uyy..Haçan bunun iyiliği nerde dür.?..
- Valla ben kendisini düzdüm..Muamelesi çok iyi daa..

Tavana Yapıştıracağım

19 Kasım 2008 Çarşamba

bi gün adamın biri zikinin acaip büyük oldupunu görüyor ve hastaneye
yatıyor.hastanede adam yatağa giriyor bir de bakıyor tavanla zikinin arasında
10cm. ya var ya yok.neyse aradan saatler geçiyor adamınkinin kafasına bi sinek
konuyo adam sallıyo sallıyo gitmiyo.hemşireyi çağırıyor.hemşire hanım lütfen
şunun tepesine bi çıkıp şu sineği kovarmısınız diyor.hemşire kollarıyla
adamınkine zımzıkı sarılıyor.çeke çeke tırmanıyor kovuyor kaya kaya aşağı
iniyor.ama sinek gene konuyor.bu işlem 30 defa oluyor sonunda hemşire pes
ediyor beyfendi çok yoruldum halim kalmadı benden bu kadar diyor.adamda:
-hemşire hanım siz bi kere daha çıkıp inin ben onu tavana yapıştıracağım.

Bel Soğukluğu

18 Kasım 2008 Salı

Mehmet askere gitmeden 1 gün önce geneleve gitmiş. Şans bu ya Memet'e
belsoğukluğu bulaşmış. Acemilere kolay kolay hastane sevki olmaz ya durumun
vahameti üzerne bizimkini askeri hastanenin üroloji (bevliye) polikliniğine
sevketmişler. Sırası gelen Memet tabip binbaşıya şikayetini arzetmiş:Komutanı
aciiiy sızliyyy ve yaniyyyy.akinti de geliyy... Doktor Memedin aleti alıp
evirip çevirerek muayene ederken telefon çalmış ve binbaşı 1-2 dakika
telefonla görüşmüş. Unutmuş tabii ve Memede dönüp tekrar şikayetini sormuş.
Fakat Memet huşu içinde :Memet deme komutanıııım, canım deee.....

Temel Bursaya Giderse

17 Kasım 2008 Pazartesi

Temel, bir iş için giitiği Bursa'da
''hazırgelmişken''deyip,Çekirge'de ki kaplıcaların yolunu tutar..
Hangisine gireyim diye dolaşırken
kaplıcalardan birinde:BİZDE HİZMET
İŞARET DEMEK..BİR İŞARET;ANINDA HİZMET.. ibaresini görür ve hemen bilet alarak
içeri girer..
İçerisi bilinen şekildedir.Yani extra bir şey göze çarpmaz..Neyse,Temel
yıkanmaya başlar.Derken, burnuna sabun gidince aksırır..Birden kapı açılır ve
içeri bir huri kızı girer.Şaşıran Temel'e;
-Beni mi emrettiniz.?.. deyince
Temel;-Yoo..ben sadece hapşırdim..
Kız;-İyi ya efendim, işte ben aksırık işaretiyim. der ve Temel'e
istedigi hizmeti sunar...
Temel,çok memnun kalmıştır,yıkanmaya devam eder..
Bir ara yellenmesi gelince ZART.. diye ossurur..Yine kapı açılır;bu kez gelen insan yarması bir heriftir.. ''Ben
ossuruk işaretiyim..deyip,Temel'e bu kez istemediği hizmeti sunar.. Apar-topar banyodan çıkıp giyinen Temel'i gören hamam sahibi;
_Beyim,erken çıktınız..Başka hizmetlerimizde vardı..deyince,Temel;
Uyy..,Ben ayda-yılda bir aksırırım,ama beş dakika da bir yellenurum da...

Kestiririz be ağam

16 Kasım 2008 Pazar

Koyun agasinin oglu komsu koyun agasinin kizina sevdalanir.
Oglanin babasi amcalari toparlanip komsu aganin kizini istemeye giderler.
Karsilama faslindan sonra pazarlik baslar. Kizin babasi ac gozlu oldugu gibi
kizi vermeye de pek niyeti yoktur. isi yokusa surmeye baslar..
5 inek, 1 boga isterim.karsi taraf kizi almaya kararlidir
Veririz agam...
100 bas da koyun isterim...
Veririz agam..
Dere boyundaki 5 tarlanizdan birini isterim...
Veririz agam..
Kizin babasi iyice bastirir 6 metre altin kordon isterim...
Oglan tarafi birbirine bakar Onu da veririz agam...
Kizin babasi kendince son darbeyi vurur
Damatta 30 santimlik alet isterim... deyince oglanin babasi, amcalari
yerlerinde soyle bir kimildanip birbirlerine bakip kas goz ederler.
Oglanin babasi derin bir nefes alip cevabi yapistirir
KESTiRiRiZ BE AGAM !

Papazlar

14 Kasım 2008 Cuma

Bir adam dua etmek için kiliseye gider. İçeri girdiğinde birde bakar ki
papazlar bir masanın etrafında oturmuşlar ve aletlerini masanın üzerine
koymuşlar ve ortada da bir fare gezinmekte, adam çok şaşırır ve kendi kendine
* acaba ben yanlış yere mi geldim?* diyerek ikinci kata çıkar. İkinci katta
bir papaz çok güzel sarısın bir kadını almış altına onunla sevişmektedir. Adam
tekrar kendi kendine söylenerek üçüncü kata çıkar. Birde ne görsün orada da
iki zenci, papazın birinin arkasına geçmiş papazi halletmekle meşguller. Adam
dayanamaz artık süratle orayı terk eder ve yolda kendi kendine * Allah
kahretsin burası nasıl bir yer, başımıza tas yağacak * diye söylenerek
giderken yoldan birisi konuştuklarını duyar ve sorar * ne oldu?* adamda
olanları anlatır. Yoldaki adam * Tamam anladım bak bu papazların yılda özel
bir günleri vardır. Sen ona deggelmişşin. Ben sana anlatayım birinci katta
gördüğün olayda ortadaki fare döner dolaşır bir papazı seçer. O şanslı
papazdır. Seçilen papaz ikinci kattaki sarışın afeti götürür.* der. Bu sefer
kiliseden çıkan adam sorar * peki o üçüncü kattaki papaz ile zenciler nedir? *
yoldaki adamda * Haaa o mu!!! O da birinci katta fare beni seçsin diye
aletinin altına peynir koyandır. *

İddia

13 Kasım 2008 Perşembe

51. piyade alayinda yuzbasi jack diye bir subay varmis. bu alayda
butun herkes bu yzb'dan illallah demis. cunku her girdigi iddiayi
kazaniyormus. alay komutani sonunda dayanamayip yzb. jackin
tayini ni cikarmayi basarmis. ve bizim yzb. 61. piyade alayina
tayini cikmis. 51. piyade alay komutani, 61. piyade alay
komutanina telefon ederek yuzbasi icin 'aman bu adama dikkat
edin sakin kimseyle iddiaya
girmesin. aka kara der iddiayi yinede kazanir' diye uyarida
bulunmus.
61. piyade alay komutani olurmu canim oyle sey diyip telefonu
kapatmis. neyse bizim yzb. 61. piyade alayina gelmis ve alay
komutanin karsina gecerek komutanim ben geldim' demis.
alay komutani:
- senmisin $u me$hur yzb. jack
derken, yzb. alay komutanina
- a a komutanim beni hatirladiniz mi, demis
- hayir hatirlamadim
- olurmu komutanim vietnam savasinda beraber mevzide idik siz
ozaman yarbaydiniz bende daha tegmendim.
- yok canim ben o savasa katilmadim
- aa komutanim ben adim gibi hatirliyorum sizin kIcInIza $araplen parcasi gelmisti. kesin onun yara izide
kalmistir.
- olurmu canim sen manyakmisin ben ne o savasa katildim nede
kIcImda $araplen yarasi var.
- komutanim 100$ iddiasina girerim ki sizin kIcInIzda $araplen
yarasi var.demis ve 100$ iddiasina girilmis.
alay komutani indirmis pantalonu ve yaranin olmadigini gostermis.
yzb:
- ah komutanim cok ozur dilerim. yanilmisim buyurun 100$ inizi
demis ve 100$ i vermis.
61. piyade alay komutani sevine sevine 51. piyade alay komutanini
telefonla arayarak
- he he bumuydu her iddiayi kazanan adam.
- ne oldu ki
- iddiaya girdim ve kazandim
- sakin ona gotumu gosterdim deme!
- nereden anladin gotumu gosterdigimi
- ulan senin allah belani versin allah seni kahretsin o adam
senin gotunu gormek icin butun alayla iddiaya girmisti.

Evlilik

12 Kasım 2008 Çarşamba

Temel ve Fadime uzun yillar nikahsiz yasamaktadir.Birgun Fadime "Temel bu is
boyle olmuyor,evlenelim artik" demis.Temel gayet sakin"Bizi bu yastan sonra
kim alir Fadimem"demis.

Şapka

11 Kasım 2008 Salı

Temel bir gün hiç tanımadığı bir kahveye gitmiş,okey oynarken birden başı
kaşınmış.Adamın biri ordan:"bu kesin laz'dır baksana başını kaşırken bile
şapkasını çıkarmıyor" demiş.
Temel cevap vermiş:"ula senin kıçın kaşınsa pantolonu indiriptemi
kaşıyacaksın?"

Baş Sağlığı

10 Kasım 2008 Pazartesi

Temel'in cani seks istiyormus. Fadime'nin yanina gidip, yavasca etegini
kaldirmis. Bakmis ki kulotunda siyah kurdale bagli!
"Uyy bu ne daa?" demis.
"Yaklasma ula, baligim oldu, yas tutayrum" demis Fadime.
Temel ustune gitmemis ve gidip yatmis.
Ertesi gun yine ayni durumla krsilasmis ama yine Fadime'ye ilismemis.
Ertesi gun tekrar gitmis, yine ayni durum!
"Olmaz daa, daha 40'i bile cikmadi baligimin" diye kizmis Fadime.
Temel sinirlenir! Temel gitmis, orasina siyah kurdale baglamis ve Fadime'nin
yanina gitmis.
"Uyy Fadime'm, bas sagligina geldum, kapiyi ac daaa!" demis

İmam - Haham ve Papaz

9 Kasım 2008 Pazar

Bir imam, bir haham ve bir papaz ormanda geliyorlarmis. Bir golun kenarina
gelmisler. Hava sicak mi sicak. Bakmislar cevrede de kimse yok, soyunup gole
girmisler. Ciktiklarinda bir bakmislar ki kiyafetleri ortada yok. Aramislar
taramislar ama bir turlu bulamamislar. Sonunda haham "Benim evim ormanin
icinde, biraz ileride. Benim eve gidelim, ben size giyecek bir seyler veririm"
deyince beraber ormanin icinde anadan uryan hahamin evine yurumeye
baslamislar. Tam eve yaklastiklari sirada bir grup kadin belirmis. Kacacak
biryerde yok. Papaz hemen seyini kapatmis. Haham da hemen seyini kapatmis iki
eli ile. Imam ise yuzunu kapatmis. Kadinlar gectikten sonra hahamla papaz
imama neden seyini kapamadigini sormuslar. Imam "Sizi bilmem ama benim
cemaatte beni yuzumden tanirlar, demis."

Hamile Temel

8 Kasım 2008 Cumartesi

Midesi ağrıyan Temel, doktora gider. Tanıdık olan doktor, Temel ile biraz
dalga geçmek için, kısa bir muayeneden sonra hemen teşhisi koyar:
- Temel, sen hamilesin.
Temel, kendi kendine söylenir:
- Ne? Yaktın beni Fadime, sana kaç kere "Sevişirken üste çıkma" demiştim.

Arap Pilot

7 Kasım 2008 Cuma

Amerikalilar yeni bir uçak gelistirmisler.Ve bu uçagi denemek için Arabistan'a götürürler. Bir arap pilotunu uçaga bindirirler ve uçak havalanir. Arap pilotu uçagi kullanirken 4 motordan biri patlar. Göstergelerde "Don't panic.This is American technology" yazisi görülür. Pilot rahatlar. Daha sonra bir motor daha patlar ve göstergede ayni yazi görülür. Biraz sonra iki motor ayni anda patlar ve hiç motor kalmayinca arap pilot panikler. Tam bu esnada göstergelerde "Don't panic.This is American technology" yazisi görülür ve uçak kendi kendine rahat bir sekilde yere iner. Araplar sasirir ve kendileride böyle bir uçak yapmaya karar verirler.
Yaptiklari uçagi Amerikalilara denetmek için bir Amerikan pilotunu uçaga bindirirler. Uçak kalktiktan birkaç dakika sonra bir motor patlar.Göstergelerde "Don't panic.This is Arabic technology" yazisi görülür.
Birkaç dakika sonra 2. Motorun patlamasiyla ayni yazi göstergede görününce pilot "Ulan bizim uçagin aynisini taklit etmisler.Ne taklitçi adam yav bunlar" dedikten sonra kalan 2 motorda patlayinca uçagin kendiliginden yere inecegini düsünen pilot göstergede su yaziyi görür."Don't panic.This is Arabic technology. Please repead after me; Eshedü enla ilahe illallah, ve eshedü..."

Pilot Temel

30 Ekim 2008 Perşembe

Kaptan Pilot Temel telsize var gucuyle bagiriyordu :
- Ula, sag motor bozuldu. Duseyrum, duseyrum.Meydey duseyrum. Kule duseyrum.
Kule hemen cevapladi :
- Mesaj anlasildi. Yerinizi bildirin, yerinizi bildirin.
Temel gayet ciddi :
- Pilot kabini, ondeki sol koltuk, pilot kabini, ondeki sol koltuk.

Bir Dakika

29 Ekim 2008 Çarşamba

Bir adam, tanrının doğasını anlamak istiyormuş ve ona sormuş; "Tanrım, bir milyon yıl senin için ne kadar bir süredir?" Tanrı şöyle cevaplamış; "Bir milyon yıl, benim için 1 dakika kadardır." Adam sormaya devam etmiş; "Peki tanrım, bir milyon dolar senin için ne kadardır?" Tanrı cevaplamış; "Bir milyon dolar benim için bir pennydir" Adam dayanamamış; "Tanrım bana bir penny verir misin? " demiş

Atmaması - Bitmemesi

28 Ekim 2008 Salı

Adamin biri doktora gitmis. kalbim çok atiyor demis Uzun bir muayeneden sonra doktor "Atmamasi lazim" demis. Adam dogru bir eczaneye gitmis ve "Atmamasi var mi" demis. Eczaci sasirarak :"Beyfendi Atmamasi bizde olmaz ,siz kösedeki veterinere gidin" demis. Adam 4 kutu atmamasini almis ve bir ay boyunca kullanmis. Sonuç mükemmel 4 ay sonra adamin kalp sikayetleri yeniden baslamis ve dogru veterinere gitmis ve 4 kutu daha atmamasi istemis. Veteriner "kusura bakmayin at mamasi ithalati artik yapilmiyor.Bizde de bitti" demis.
Adam telasla doktoruna gitmis ve "atmamasi bitmis" demis . Doktor da "bitmemesi lazim" demis...

Sarışın

27 Ekim 2008 Pazartesi

Adamin biri cok lux bi restorana girmi$.... yemegini ismarlami$ gelmesini beklerken bi bakmi$ yan masada sari$in, iri goguslu uzun bacakli bi fistik...... bi sure agzi 5 kari$ acik vaziyette baktiktan sonra dayanamami$ garsonu cagirmi$: "Yan masadaki $u nefis yaratigi goruyo musun..... ona en pahali $arabinizdan ismarlamak istiyorum" Boylece garson restorandaki en pahali $araptan 1 $i$eyi bizim fistiga goturmu$.... kadin bi $i$eye bakmi$ bi adama bakmi$ ve cantasindan bi kagit cikarip bi$iler yazmi$, adama goturmesi icin garsona vermi$.... garson kagidi adama vermi$ adam bi bakmi$ ki $oyle yaziyor: "Bayim, eger garajinizda son model bir BMW, banka hesabinizda 10 milyon $ ve bacaklarinizin arasinda da 20 cm.lik bi$eyiniz varsa gonderdiginiz $i$eyi zevkle kabul ederim....." Adam bunlari okuduktan sonra bi an durmu$, o da bi kagit cikarip bi$iler karalami$ ve garsona vermi$ "bayana gotur bunu" demi$...... garson notu goturmu$ sari$in afet kagidi acmi$ ve aynen $oyle yaziyor: "Sadece bilmeni istedim benim garajimda bir Ferrari Testarosa, bir BMW 850iL ve bir de Mercedes 560SEL var, banka hesabimda ise tam 30 milyon dolar......... ama senin gibi muhte$em bi kadin icin bile 3 cm. kestirmeye hic niyetim yok onun icin $I$EYI GERI GONDER...."

Mahkum

26 Ekim 2008 Pazar

Amerika'da, müebbet hapis cezasına çarptırılan bi adam, sabah akşam hapishaneden kaçmanın yollarını düşünüyomuş. Bi gün bahçede volta atarken gardiyanların bi tabutu cenaze arabasına yüklediğini görünce nihayet aylardır aradığı fikri oracıkta ulmuş. Burası büyük bi cezaevi olduğu için her hafta mutlaka 2-3 kişi Tanrı'nın rahmetine kavuşuyomuş. Mahkum, gardiyanlardan birine, cenaze olduğu bi gün tabuta konularak kaçırılması karşılığında epey yüklüce para teklif etmiş. Gardiyan korktuğundan başta biraz mızırdanmış ama sonra paranın cazibesine kapılıp kabul etmiş. Gardiyan adama, gece cenazelerin bekletildiği yerin anahtarından yaptırıp vermiş. İlk cenazede adam tabutun içine girecekmiş. Cenaze defnedildikten sonra da, gece gardiyan gelip adamı mezardan çıkaracakmış. Plan aynen uygulamaya konmuş. Kaçma ateşiyle yanıp kavrulan mahkum ölüye aldırmadan sıkış tepiş tabutun içine girmiş. Sabah da gardiyanlar tabutu cenaze arabasına yüklemişler ve mezarlığa götürüp laf olsun diye yapılan bir dini törenle gömmüşler. Mahkum tabutun içinde sabırsızlanarak gardiyanın gelip onu çıkarmasını bekliyomuş. Epey vakit geçtiği halde gelen giden olmayınca biraz biraz endişelenmeye başlamış. Bayağı bi zaman geçip de hala gelen olmayınca bizimki hafiften tırsmaya başlamış. "Acaba kendim çıkabilir miyim?" diyerek etrafı araştırmak istemiş. Cebinden zar zor çakmağını çıkarıp yakmış. Tabutun üstünü incelerken gözü bi an yanındaki ölüye takılmış. Ve o an donup kalmış! Yanındaki ceset anlaşmayı yaptığı gardiyanmış!

Çocuklardan Tanrı'ya Mektuplar

24 Ekim 2008 Cuma

Avrupa ve Amerika'da 2-9 yas çocuklara Tanri'ya iliskin düsüncelerini sormuslar. Dinsel egitimin bir parçasi olarak çocuklara "Tanri'ya bir mektup yazın ve duygularinizi isteklerinizi anlatin" demisler.
1) Sevgili Tanri, su andaki eksiklerimi yazıyorum: Yeni bir bisiklet, bir kimya seti, köpek, film makinesi, beyzbol eldiveni. Hepsini gönderemezsen birazı da olur.
Seni seven Eric --5 yasinda--
Not: Noel Baba'nin olmadigini biliyorum."

2) Canim canim Tanri, Astronotlari öyle yukari firlatip firfir döndürmelerinden ödüm kopuyor. N'olur onlarin bizim evin çatisina düsmelerine izin verme.
Dostun Norman --4.5 yasinda--

3) Sevgili Tanrim, Insanlarin ölmelerine izin verip yenilerini yapmak yerine neden elindekileri tutmuyorsun? Jane --6 yasinda--

4) Sevgili Tanri, Lütfen bana bir midilli gönder. Senden simdiye kadar hiçbir sey istemedim. Bunu da herhalde unutmazsin. Bruce --4 yasinda--

5) Sevgili Tanri, Babam çok aksi. Onu bu huyundan vazgeçirmeni istiyorum. Ama lütfen canini yakma. Sevgilerle. Martin --5 yasinda--

6) Sevgili Tanri, Bulutlardan biri yüzünü öyle korkunç yapti ki ödüm koptu. N'olur söyle ona bi' daha öyle yapmasin. Ellen --3 yaşında--

7) Sevgili Tanri, Sahiden var misin? Bazilari buna inanmıyor: Eger varsan gecikmeden bir seyler yapmanda fayda var. Harriet Ann --6 yasinda--

8) Sevgili Tanri, Eger hiç kimse bilmeyecekse iyi olmanin ne yarari var?
Mark --8 yasinda--
9) Tanri'cim, Üst kattakiler durmadan bagira çagira kavga ediyorlar. Bence yalnizca çok iyi arkadaslarin evlenmesine izin vermelisin.
Nan --5 yasinda--

10) Sevgili Tanrim, Ne diye bu kadar çok insan yarattin. Baska bir dünya daha yapip fazlaliklari oraya koyamaz misin? J.B. --7 yasinda--

11) Tanrim, Insanlara ruhlari her zaman dogru mu dagitiyorsun? Yanlis yapabilirsin. Audrey --8 yasinda--

12) Sevgili Tanri, Sen tuhaf ne yaparsan yap herkes hayran oluyor; ama ben ufacik bir saka bile yapsam yiyorum firçayi. Jodie --6.5 yasinda--

13) Sevgili Tanri, Bizi hiç merak etme çünkü bizimkiler çok dindar. Teddy --9 yasinda--

14) Sevgili Tanri, Bende senin disinda bütün liderlerin resmi var. Norman --6 yasinda--

15) Tanrim, Sisman olunca kimse senin arkadasin olmak istemiyor. Billy Jean --9 yasinda--

16) Sevgili Tanrim, Oglanlar kizlardan daha mi üstün? Biliyorum sen de onlardansin ama gene de dürüst olmaya çalis. Sylvia --5 yasinda--

17) Sevgili Tanri, Kitabini okudum ve begendim. Bütün o fikirler nereden geldi aklina? John --8 yasinda--

18) Sevgili Tanri, Zürafalarin görünümünü isteyerek mi böyle yaptin, yoksa yanlislikla mi oldu? Norman --4 yasinda--

19) Tanrim, Incil'de neden hiç karinin adi geçmiyor? Yoksa Incil'i yazarken daha evlenmemis miydiniz? Larry --6 yasinda--

20) Sevgili Tanrim, Tamam incil'de öbür yanagini çevir dedin biliyorum; ama kardesim gözüme vurunca ne yapacagim? Sevgiler, Teresa --5 yasinda--

21) Sevgili Tanri, Tanry oldugunu nasil bilebildin? Charlene --3 yasinda--

22) Sevgili Tanri, Senin yasina geldigimde tipki senin gibi olmak istiyorum. Tamam mi? Tommy --4 yasinda--

23) Sevgili Tanrim, Eger Tanri ben olsaydim bu kadar iyi olmazdim.Bunu aklindan çikarma.
Michelle --6 yasinda--

Denizkızı

22 Ekim 2008 Çarşamba

Uc denizci bir denizkizini kurtarir. Deniz kizi bunlara der ki "Biz efsane degiliz , iste goruyorsunuz ama sihirli yaratiklariz.
Siz hayatimi kurtardiniz. Bende sizin birer dileginizi gerceklestirecegim.
Dileyin benden ne dilerseniz?" Birinci denizci dilemis "Zekami 2 katina cikar !" "Hay hay" demis deniz kizi. Denizci bir anda japon malisonar Aletinin gercekte nasil calistigini anlamis, sadece resimlerine bakarak monte etmeye baslamis. Ikinci denizci atilmis "Benim zekami 3 katina cikar!"
"Olur" demis deniz kizi. O da bir anda gokyuzune bakarak dunyanin egiminde aslinda bir sapma olduguna dair formulu tersten ve latince kaleme almaya baslamis. Ucuncu denizci bagirmis "Benim zekami 10 katina cikar !"
"Yapamam " demis deniz kizi. "Yaparsin " demis denizci. "Hayir ne istedigini bilmiyorsun. Ne soyledigini de bilmiyorsun. Hersey degisecek ama her sey. Dunyayi bambaska bir gozle goreceksin. Eski yasaminla hicbir sekilde uzlasmayacak bir boyuta gececeksin. Bundan pisman olabilirsin.
Dilersen sana 1 milyon dolar vereyim, bundan vazgec" demis deniz kizi "Baska hicbir istegim yok, zekami 10 misli arttir!" demis denizci."Peki "demis deniz kizi ve ucuncu denizci BIR KADINA donusmus.....

Köyün Gençleri ve Temel

20 Ekim 2008 Pazartesi

Köyun gencleri Temel'e gelip:
- Temel amca, sen eski avcilardansin bize avlanmayi ogretir misin? demisler.Temel de onlari kiramamis ve hep birlikte ava cikmislar. Ormanda gezerken kucuk bir delik gormusler.Temel:
- Cocuklar habu gordugunuz tavsan deligidir.Silahi dogrultup bekleyeceksin tavsan cikti mi vurdun vurdun vuramadin gitti, demis.
Biraz beklemis ve tavsan ciktigi anda Temel onu halletmis.Biraz daha gitmisler, bu sefer ilk delikten daha buyuk bir delik gormusler.Temel:
- Aha bu da tilki deligidir.Silahi dogrultup bekleyeceksin tilki cikti mi vurdun vurdun vuramadin gitti, demis ve tilki cikinca onu da vurmus.
Biraz daha gitmisler bu sefer bir insan boyunda delik gormusler.Temel:
- Bu gordugunuzde ayi inidir.Silahi dogrultup bekleyeceksin, ayi cikti mi vurdun vurdun vuramadin gitti, demis ve daha oncekilerde oldugu gibi ayiyi da vurmus.
Biraz daha gittiklerinde, neredeyse 5 insan boyunda bir delikle karsilasmislar.Temel biraz cekinmis:
- Ula usaklar bu kadar yeter hadi geri donelim, demis.Gencler donmek istememis.Illaki buraya da bakalim demisler.Temel israrlara dayanamamis.
- Pekala herkes tufegini hazirlasin hep birlikte iceri girelim, demis. Hep birlikte dev gibi ine girmisler.Biraz sonra icerden silah sesleri gelmis.
Ertesi gun gazetelerde manset:
"Teroristler, Trabzon-Rize seferini yapan trene saldirdi!".

Temel ve Avukatı

19 Ekim 2008 Pazar

Bizim Temel, bir tv kanalinda yarismaya katilir.
Kazandigi parayi eksik verirler.
Temel sebebini sorar.
E, oyle vergi kesiyoruz" cevabini alir.
Bunun uzerine Temel, avukata basvurur. Avakut ona Televizyonu mahkemeye ver der.
Aradan zaman gecer avukat yolda Temeli gorur, ona sorar.
Ula televizyonu mahkemeye verdinmi ? Temel cevaplar.
Verdim ama ertesi cün keri ketirdim oni... Insan yine de televizyonsuz yapamayi!..

Heybeliada

18 Ekim 2008 Cumartesi

Delikanlı olgunca bir arkadaşına yalvarıyor abi nolursun zamparalık nasıl yapılır bana da öğret
Bak oğlum diyor diğeri.Akşam en son kalkan ada vapuruna bineceksin,heybeliada da ineceksin,orada eşini bekleyen birçok kadın görürsün, kocası gelenler birlikte giderler, kocası vapurdan çıkmayan birini gözüne kestirir beraber yemeğe gitmeyi teklif edersin. Eh ondan sonrası sana kalmış.
Delikanlı ogün son ada vapuruna binmiş vapurdaki sallantıdan uyuya kalmış,birde gözlerini açmış ki heybeliadayı geçip büyükadaya gelmişler Olsun ada değilmi birşey farketmez deyip vapurdan inmiş. gerçekten birkaç kadının kocası gelmemiş. Bizimki yaradana sığınıp birine yemeğe beraber çıkmalarını teklif etmiş. Kadın da Burası küçük bir yerdir herkes birbirini tanır buyüzden evime gidelim demiş.Bunlar yemekten sonra gerekli işleme başlamışlar on dakika sonra kapı paldır küldür açılmış ve kadının kocası girmiş. Karıcım geç kalınca bir motor tuttum geldim ve ben gelmeyince bana yapacağın bumuydu. Bu arada bizimkine dönmüş Ulan sana Heybeliada dedik,hergele, Büyükada mı dedik.

İdam Görevlisi Temel

17 Ekim 2008 Cuma

Temel, cezaevinde elektrikli sandalye gorevlisi.Mahkumun birini getiriyorlar.Temel adami sandalyeye oturtuyo bi guzel bagliyo, tam elektrigi verecek, tak! elektrikler gidiyo.Biraz sonra icerden mahkumun muthis bagirma sesleri geliyo.Yaklasik 15-20 dakkika herif icerde bagiriyo ve derken sesi kesiliyo.Temel disari cikiyo, arkadaslari soruyo:
- Nasil gecti, ne yaptin?
- Tam adama elektrik veriyodum ki cereyanlar kesildi.
- Peki adam niye o kadar bagirdi.
- Ne yapayim bu isler mumla cok zor oluyo.

Giysiler

Birgün Güzellik ve Çirkinlik bir deniz kıyısında karşılaştılar. Ve dediler, "Haydi, denize girelim"

Ve giysilerini çıkarıp sularda yüzdüler. Ve bir süre sonra, Çirkinlik kıyıya dönüp güzelliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti.

Ve Güzellik denizden çıktı; kendi giysilerini bulamadı; ama çıplak olmak utandırıyordu onu; çaresiz Çirkinliğin giysilerine büründü. Ve yoluna devam etti Güzellik.

O gün bu gündür erkekler ve kadınlar onları birbirine karıştırır.

Ancak içlerinden Güzelliğin yüzünü önceden görmüş kimileri vardır ki, giysilerine bakmaksızın tanırlar onu. Ve yine Çirkinliğin yüzünü bilen kimileri vardır ki, giysi onu gözlerinden gizleyemez.

Martı ve Temel

13 Ekim 2008 Pazartesi

Temel arkadasi Cemal'le buyukadayi gezerken kafasina marti pislemis
- Kos Cemal, tuvalet kagidi cetir, demis Temel.
- Napacagusun, marti coktan ucti citti, demis Cemal.

Çoban ve Zengin Adam

10 Ekim 2008 Cuma

Çoban yol kenarinda koyunlarini otlatiyormus.
Tam o anda, yanina bir Cherokee Jeep yanasmis.
Brioni gömlek, Cerruti ayakkabilar giyen, Ray-Ban gözlüklü ve YSL kravatli
bir sürücü asagi inmis ve çobana sormus :
"Eger kaç tane koyunun oldugunu bilirsem bana
onlardan bir tanesini verir misin ?"
Çoban bir adama bir koyunlara bakmis tamam diye
cevap vermis. Genç adam arabasina park etmis, telefonunu bilgisayarina
baglamis, bir NASA sitesine girmis, GPS'ini kullanarak yeri taramis, bir
data base ve logaritma ile doldurulmus 60 excel tablosu açmis ve 150
sayfalik bir rapor basmis.Çobana dönmüs ve tam olarak 1586 adet koyunun var
demis.
Çoban dogru diye cevap vermis. Koyununu alabilirsin.
Genç adam koyunu almis ve jeep'inin arkasina koymus.
Bu sefer çoban genç adama dönmüs ve ;
"Eger ben senin isinin ne oldugunu bilirsem koyunumu geri verir misin ?"
diye sormus.
Adam "Evet neden olmasin" diye yanitlamis.
Çoban "Sen bir Arthur Andersen danismanisin" demis.
Genç adam "Nasil oldu da bildin" diye sormus.
Çoban "Çok basit" diye cevap vermis.
"Buraya çagrilmadan geldin bu bir.Ikincisi benim zaten bildigim bir seyi
bana söylemek için benden koyun aldin. Üçüncüsü yaptigim hiçbirseyden
anlamiyorsun çünkü köpegimi aldin."

Espiri Zamanı

5 Ekim 2008 Pazar

Doğu karadenizlilere persembe gunu espiri yapilmaz.Neden?
Çünkü, cuma namazinda gulmesinler diye!

Einstein ölürse...

1 Ekim 2008 Çarşamba

Gunun birinde Einstein vefat etmis. Oteki tarafta sorgu melekleri tarafindan sorguya cekilmis ve insanliga olan katkilarindan dolayi cennete gitmeye hak kazanmis. Einstein'i buyuk bir kapidan iceri buyuk bir bahceye getirmisler. Burasi cennetmis. Tripleks bir villa ve etrafi iceklerle kapli bir bahce vermisler. Einstein sevinmis ve oraya yaptigi icatlari tekrar gozden gecirme dusuncesiyle yerlesmis; yasamaya baslamis. Bir gece gec
saatlerde Einstein purosunu tutturmus ve kitap okurken kapisi calmis. Einstein merakla kapiya yonelmis. Kapiyi acinca karsisinda bir adam gormus.Adam demis ki ;
- Benim IQ um 180.
Einstein cok sevinmis ve hemen adama ;
-Gel iceri seninle astronomi, fizikotesi bilimler, felsefe konusuruz.
Einstein adami 7 gun 7 gece misafir etmis. Daha sonra adam mutlu bir sekilde ayrilmis.
Aradan belli zaman gecer ve yine bir aksam kapi calinir. Einsteinmerakla kapiyi acar. Yine bir adam. Adam der ki ;
-Benim IQ um 90.
Einstein onu da iceri alir ve der ki :
- Gel seninle siyaset ve gunluk konulardan konusalim.
Yine adam 7 gun 7 gece kalir ve ayrilir.
Aradan yine vakit gecer ve bir gece vakti kapi calinir. Yine bir adam kapiya gelir. Adam der ki :
-Benim IQ um 15.
Einstein adama bakar ve soyle der :
-Gel seninle futbol konusalim!

Ördek bara giderse...

30 Eylül 2008 Salı

Ordegin biri birgun bara gider ve sorar:
- ekmek var mi
barmen yanitlar:- yok
- ekmek var mi
- yok
- ekmek var mi
- yok
- ekmek var mi
barmen ordegin yakasina yapisir ve der ki:
- bir daha ekmek var mi diye soracak olursan seni gagandan duvara civilerim!
ordek sorar:
- civi var mi
- yok
- ekmek var mi !!

Kurbağadan 3 Dilek....

29 Eylül 2008 Pazartesi

Golf meraklisi Bayan Smith, kaybolan topunu aramak icin ormanin derinliklerine dogru ilerlerken yolda tuzaga düsmüs bir kurbaga gördü. Kurbaga:
-"Bayan ,beni bu tuzaktan kurtarirsaniz; 3 dileginizi hemen yerine getirecegim ."
Bayan Smith kurbagayi kurtarip avucunun icine aldi.
"Az kalsin hatirlatmayi unutuyordum."dedi kurbaga.. "Dilediginiz sey ne olursa olsun; kocaniz bunun 10 kati fazlasina sahip olacak"
Bayan Smith :
"Öncelikle dünyanin en güzel kadinini olmak istiyorum" dedi.
Kurbaga kadini uyardi:
"Unutmayin ki ;kocaniz da dünyanin en yakisiklisi olacak"
- "Önemli degil. En güzel kadini da ben olacagima göre yine benimle evlenecektir." dedi ve devam etti.
- "Ikinci olarakta dünyanin en zengin kadini olmak istiyorum".
Kurbaga saskinligini gizleyemedi.
- "Kocanizin sizden 10 kat daha zengin olmasina razisiniz demek ki "dedi.
- "Evet,o benim kocam. Mallarimizi ve paramizi ortak olarak paylasacagiz."
Sira ücüncü ve son dilege gelmisti. Hic düsünmeden atildi Bayan Smith:
- "Simdi de hafif bir kalp krizi gecirmek istiyorum!"

Kadınlar Neden Ağlar?

28 Eylül 2008 Pazar

Kucuk bir erkek cocuk annesine sordu "Nicin agliyorsun?".
"Cunki ben kadinim" diye cevapladi annesi.> >"Anlamadim!" dedi cocuk.
Annesi cocugu kucaklayip "Ve hic bir zaman anlayamayacaksin!" dedi.
Babasina "Baba, annem nicin agliyor?" diye sordu.
Babanin cevabi "Butun kadinlar sebebsiz aglayabilen yapidadir"

27 Eylül 2008 Cumartesi

Çiftçini biri komsu barda otumuş deli gibi içerken arkadaşı gelmiş ve "Hey, bu güzel günde niye sarhoşlar gibi oturup içki içiyorsun ki?"demiş..
Çiftçi : Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz...Adam : Bu kadar kötü olan şey ne?
Çiftçi : Bugün oturmuş bizim ineği sağıyordum.Kova tam dolmuştu ki sol ayağıyla bir tekme attı ve kova devrildi.
Adam : Tamam ama buna bu kadar üzülmeye değmez...
Çiftçi : Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz...
Adam : Sonra ne oldu?
Çiftçi : Bende bir ip aldım ve sol ayağını yandaki direğe bağladım...
Adam : Sonra ?
Çiftçi : Tekrar oturdum sağmaya devam ettim . Kova tam dolmuştu ki sağ ayağıyla bir tekme daha attı ve kova yine devrildi.Adam : Yine mi?
Çiftçi : Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz...
Adam : Sonra ?
Çiftçi : Bende başka bir ip alıp sağ ayağını da yandaki direğebağladım.Tekrar sağmaya başladım. Tam kova dolmuştu ki aptal inek bu kezde kuyruğuylabir kova sütü devirdi..
Adam : Hmmm...Çiftçi : Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz...
Adam : Sonra ne yaptın peki?
Çiftçi : Bende başka bir ip aradım bulamıyıncada kemerimle ineğin kuyruğunu tavana bağladım, Ve tam o sırada pantolonum düştü ve karım içeri girdi....
Çiftçi : Bazı şeyler vardır ki açıklanamaz...

Türkiye'nin Başka Gerçekleri...

26 Eylül 2008 Cuma

İŞTE DÜNDEN BUGÜNE SUSURLUK

Susurluk`ta Mercedes marka otomobilin bir kamyona arkadan çarpması sonucu ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunun gündeminden düşmedi.

İstanbul yönüne seyir halinde olan 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil, 3 Kasım 1996 günü saat 19.15 sıralarında Susurluk`un Uçakyolu Mevkii`nde benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona arkadan çarptı. Kazada, özel otomobilde bulunan 4 kişiden 3`ü ölürken, 1`i ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.


Buraya kadar her şey normal bir trafik kazası gibi görünürken, aradan geçen saatler içerisinde kazada ölen kişilerin İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden "Mehmet Özbay" adına düzenlenmiş kimlik çıkan katliam sanığı Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us, yaralanan kişinin de DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak olduğu anlaşılınca olay Türkiye gündemine adeta "bomba gibi" düştü.

"Temiz toplum, temiz siyaset" anlayışını savunanların "Milat" olarak kabul ettikleri 3 Kasım 1996 tarihinden sonra ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunda değişik boyutlarıyla tartışılır hale geldi.

İLK CEZA KAMYON ŞOFÖRÜNE

Kazadan bir gün sonra "Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümüne, bir kişinin de yaralanmasına yol açmak" suçundan tutuklanan kamyon şoförü Hasan Gökçe, kazada 8`de 6 oranında kusurlu bulunduğu için 26 Mayıs 1997`de Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi`nce 3 yıl hapis ve 945 bin lira ağır para cezasına çarptırıldı.

Hapis cezası 6 milyon 420 bin lira ağır para cezasına çevrilen Gökçe, ayrıca Hüseyin Kocadağ`ın eşi Kıymet Kocadağ`a da 100 milyon lira tazminat ödemeye mahkum edildi.

Uzun süre Denizli`nin Buldan İlçesi`ndeki evinde olayın şokunu atlatmaya çalışan Gökçe, daha sonra şoförlüğe geri döndü, ancak 1 Temmuz 1998`de Manisa`nın Ahmetli İlçesi`nde başka bir kamyonla çarpıştı.

Bu kazaya ilişkin Ahmetli Asliye Ceza Mahkemesi`nde yargılanan Gökçe, olayda kusuru bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.

DGM`DEN "ÇETE" SORUŞTURMASI

Medyanın kazadan sonra olayı "Siyasetçi-polis-mafya" üçgeni içinde tutması nedeniyle yayınlanan haberleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Kasım 1996`da, "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" suçundan soruşturma başlattı.


Soruşturma sırasında, milletvekili Sedat Edip Bucak`ın resmi korumalığını yapan özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz`ın, kumarhaneci Ömer Lütfü Topal`ın 28 Temmuz 1996`da Sarıyer`de öldürülmesinden sonra gelen bir telefon ihbarı üzerine Topal`ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir`le birlikte İstanbul Emniyeti`nce gözlem altına alındığı, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar`ın talimatıyla Ankara`ya gönderilerek serbest bırakıldığı ve daha sonra Bucak`a koruma olarak verildiği ortaya çıktı.

Ataköy`deki evinde yeşil pasaport, Mehmet Ağar imzalı Emniyet Genel Müdürlüğü`nde uzman olarak görev yaptığını gösterir belge ve silahlarla yakalanan uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz`ün de, yine aynı şekilde Ankara`dan gelen talimatla serbest bırakıldığı anlaşıldı.

Bu arada, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı`nın, Özel Tim`de görevli polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu`nun oğlunun sünnet düğününde dönemin Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve polis memuru Ayhan Çarkın`la oynarken çekilmiş fotoğrafları da basında yer aldı.

Silivri`de otomobili terk halinde bulunan MİT eski görevlisi işadamı Tarık Ümit`in kaybolmasından da, bazı özel tim mensupları ve polis şeflerinin sorumlu oldukları öne sürüldü.

Soruşturmayı yürüten DGM Cumhuriyet Savcıları Aykut Cengiz Engin, Ahmet Gürses ve İrfan Özliyen, bildiklerini dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e şifai olarak anlatan İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı ve MİT eski görevlisi olan Emniyet Genel Müdürü Müşaviri Korkut Eken`in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi dinledi.

Savcılar ayrıca, talimat yazısıyla Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Dilaver Kahveci`nin, 4 Aralık 1996`da milletvekili Sedat Edip Bucak`ın Ankara`daki lojmanında ifadesinin alınmasını sağladılar.

DAVA AÇILDI


Soruşturma aşamasında özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy`u 13 Ocak, Mustafa Altunok ve Enver Ulu ile Bucak`ın şoförü Abdülgani Kızılkaya`nın da 14 Ocak 1997 tarihinde "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" suçundan tutuklanarak Metris Cezaevi`ne gönderilmesini sağlayan savcılar, 27 Ocak 1997`de savcılık sorgusunun ardından mahkemece tutuklandığını anlayınca DGM`den firar eden polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu ile Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, polis memuru Ayhan Akça, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz, Topal`ın iş ortakları Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan hakkında da gıyabi tutuklama kararları çıkarttılar.

Bu kişilerden Yaşar Öz`ün gıyabi tutukluluğu 8 Nisan 1997, İbrahim Şahin`in 11 Mart 1997, Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça`nın 12 Mart 1997, Ali Fevzi Bir`in 9 Ekim 1997 ve Sami Hoştan`ın da 6 Şubat 1998 tarihinde vicahiye çevrildi.

Soruşturmayı 6 Mart 1997`de tamamlayan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Ziya Bandırmalıoğlu, Abdülgani Kızılkaya, Yaşar Öz ve Korkut Eken hakkında "Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak" ile "Hakkında yakalama ve tevkif müzekkeresi bulunan kişiyi yetkili mercilere haber vermemek" suçundan 5 ile 9`ar yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle dava açtı.

Kazada öldükleri için Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve Gonca Us hakkında dava açılmasına gerek görmeyen başsavcılık, daha sonraları yakalanan Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan ve Haluk Kırcı`yı da ek iddianamelerle davanın sanıkları arasına kattı.

İDDİANAMEDE İLGİNÇ TESPİTLER

Susurluk`taki kaza, ortaya atılan iddialar, sanıkların ilişkileri ve ele geçirilen delillerin detaylı olarak irdelendiği 42 sayfalık ana iddianamede, "Türkiye`de katliam sanığı olarak aranan silahlı eylemci ile bu kişiyi yakalamakla görevli üst düzey bir emniyet mensubu, polis memurları ve bir milletvekilinin bir arada olmasının, ruhsatlı silahlarının yanı sıra saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılan vahim silahlar ve mermileri yanlarında bulundurmaları, basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyareti ile izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir" tespitine yer verildi.

"Yasadışı bölücü terör örgütlerine destek veren kişilerle hukuki yollarla mücadele edebilmek imkanı bulunmadığını düşünen bir kısım görevlilerin, muhtelif suçlardan aranan kişiler, kumarhane işletmecileri, bir kısım yönetici ve siyasetçiler ile Özel Harekat Daire Başkanlığı`nda görevli bazı polis memurlarından teşekkül oluşturdukları" iddiasının da yer aldığı iddianamede, "Bu teşekküldeki şahısların kimlikleri, görev alanları ve ülkedeki etkinlikleri dikkate alındığında teşekkülün eylemlerinin yetkili ve görevli merciler tarafından artık kontrol edilemez boyutlara ulaştığı görülmüştür" denildi.

İstanbul 6 No`lu DGM`de açılan davanın ilk duruşması, 2 Haziran 1997 tarihinde yapıldı.

TAHLİYE KUTLAMALARI

Yargılama aşamasında bu sanıklardan Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy 290, Mustafa Altunok 204, Abdülgani Kızılkaya 193, İbrahim Şahin 185, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu 184`er, Enver Ulu 141, Ali Fevzi Bir 119 ve Sami Hoştan da 31 gün tutuklu kaldıktan sonra kutlamalar eşliğinde Metris Cezaevi`nden tahliye edildiler.

Başka bir dava kapsamında tutuklu bulunan Yaşar Öz ise, bu davadan 105 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu. Sonradan yakalanan Haluk Kırcı da, bu davada 155 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi.


BUCAK VE AĞAR'IN YARGILAMA SÜRECİ

Susurluk`taki kazadan sonra ortaya atılan iddialar ve bağlantılar, Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, emniyet ve adli makamlar ile sivil toplum kuruluşları arasında değişik boyutlarıyla araştırma konusu yapıldı.

İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, kazadan sonra ortaya atılan iddialar arasında adı geçince istifa eden dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak hakkında 11 Şubat 1997 günü dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle hazırladığı fezlekeyi, Adalet Bakanlığı aracılığıyla TBMM Başkanlığı`na gönderdi.

Başsavcılık, 11 Aralık 1997`de Meclis Genel Kurulu`nda yapılan oylama sonucu bu suçtan dolayı yasama dokunulmazlıkları kaldırılan Ağar hakkında, 7 ile 15 yıl arasında ağır hapsi gerektiren "Gıyabi tutuklama kararı ile aranan Abdullah Çatlı`nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak", "Öz ve Çatlı gibi kişilere silah taşıma izin belgeleri ve hususi yeşil pasaport vererek görevi suiistimal etmek" ve "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak", Sedat Edip Bucak hakkında da 11 ile 20 yıl arasında ağır hapsi gerektiren "Gıyabi tutuklama kararıyla aranan Abdullah Çatlı`nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak", "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" ve "Vahim nitelikte silah bulundurmak" suçlarından dolayı kamu davası açtı.

İstanbul 6 No`lu DGM, 4 Mayıs 1998`deki duruşmada, isnat edilen suçların bakanlık dönemine ait olduğu ve dolayısıyla Anayasa`nın 100. maddesindeki prosedürden sonra Yüce Divan`da yargılanabileceği gerekçesiyle Ağar hakkında "Görevsizlik kararı" verdi. Aynı duruşmada, Bucak`ın dosyası ise ana davayla birleştirildi.

İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı`nın bu kararı temyiz etmesi üzerine istemi görüşen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 9 Temmuz 1998`de Ağar`a isnat edilen suçların bakanlık değil, Emniyet Genel Müdürlüğü dönemini kapsadığı, bunun için Ağar`ın Memurin Muhakematı Yasası`ndaki usul izlendikten sonra yargılanabileceğine işaret etti ve "Görevsizlik kararı"nı bozarak, "Yargılamanın durdurulması" kararı aldı.

İstanbul 6 No`lu DGM de, Yargıtay`ın bozma kararına uyarak dosyayı Danıştay`a gönderdi.

18 Nisan 1999`da yapılan seçimlerde hakkında usuli işlemler süren Ağar Elazığ`dan, İstanbul 6 No`lu DGM`de yargılanan Bucak da Şanlıurfa`dan yeniden milletvekili seçilince haklarındaki yargılama prosedürü 3 Mayıs 1999 tarihinde durduruldu.

RAPORLAR HAZIRLANDI

Susurluk kazasından sonra dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Çankaya Köşkü`nde liderler zirvesi düzenleyerek hem dönemin ana muhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz, hem de görevden alınan İstanbul eski Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu`nun kendisine ilettiği bilgiler hakkında siyasi parti liderlerine bilgi verdi.

Cumhurbaşkanı Demirel daha sonra, 8 Kasım 1996`da kendisine sunulan bir ihbar dosyası ile 17 Kasım 1996`da ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz`dan aldığı bilgileri bir yazıyla Başbakanlık`a gönderdi.

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan da ihbar konularının incelenmesi, araştırılması ve soruşturulması için 18 Kasım 1996 günü Başbakanlık Teftiş Kurulu`na talimat verdi.

Kurulun hazırladığı aslı 57, ekleri ise 4 bin 132 sayfadan oluşan raporu 10 Ocak 1997`de düzenlediği basın toplantısıyla açıklayan dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, 21 konunun inceleme ve araştırmaya alındığını, bu konularda 35 kişi hakkında adli mercilerce soruşturma açılması, 85 kişinin de tanık olarak dinlenmesinin istendiğini bildirdi.

Raporda yer alan bilgi ve belgeler, 13 Ocak 1997`de ilgili cumhuriyet başsavcılıklarına gönderildi.

Mesut Yılmaz`ın başbakan olmasından sonra Susurluk bağlantılı olayların araştırılması için tam yetkili olarak görevlendirdiği Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekili Kutlu Savaş, raporunu tamamlayarak Başbakanlık`a sundu.

Bir kısmı bizzat Mesut Yılmaz tarafından kamuoyuna açıklanan raporda, Özgür Gündem Gazetesi`nin bombalanması, Ömer Lütfü Topal, Behcet Cantürk, Musa Anter, Hikmet Babataş ve Cem Ersever`in öldürülmeleri, Tarık Ümit`in kaybolması, Mehmet Ali Yaprak`ın kaçırılması, Azerbaycan`daki darbe girişimi, yasadışı örgütlerle mücadele yöntemleri, bankalardan trilyonluk kredi aktarımları, uyuşturucu ticareti ve kara para aklama olayları ayrıntılı olarak irdelendi.

Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT ve JİTEM`in yapısı, buralarda görev yapan bazı kişiler ile çeteler, bazı siyasetçiler, bazı işadamları ve devlet adına görev yaptıklarını öne süren bazı kişiler arasındaki ilişkilerin gözler önüne serildiği rapor, kamuoyunda günlerce tartışıldı.


Söz konusu raporda sıkça adı geçen "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, aradan geçen süre içerisinde yürütülen çabalara rağmen henüz yakalanamadı.

TBMM bünyesinde oluşturulan Susurluk Araştırma Komisyonu da yaklaşık 3 aylık çalışma süresinde Ankara`da Sedat Bucak ve Mehmet Ağar`ın da aralarında bulunduğu 41 kişiyi tanık olarak dinledi.

İstanbul`a da gelen komisyon üyeleri, o dönemde Metris Cezaevi`nde tutuklu bulunan özel timcilerin de aralarında olduğu 16 kişiyi de dinledikten sonra hazırladıkları raporu TBMM Başkanlığı`na sundular.

Raporun hazırlanmasına bir süre katkıda bulunan hakim Akman Akyürek, 8 Aralık 1997`de TEM Otoyolu Maslak katılımında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.

Tüm bu girişimler sürerken "temiz toplum" istemlerini dile getirmek üzere sivil toplum kuruluşları öncülüğünde Şubat 1997`de tüm ülke genelinde başlatılan "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi" büyük ilgi gördü.

GÖREVDEN UZAKLAŞTIRMALAR

Ağar`ın istifasıyla İçişleri Bakanlığı`na getirilen Meral Akşener, 5 Aralık 1996`da yaptığı açıklamada, Ömer Lütfü Topal`ın öldürülmesi olayıyla ilgili soruşturmanın selameti açısından İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Yardımcısı Bilgi Ünal, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ile soruşturma kapsamında adları geçen özel timci polis memurlarının görevden uzaklaştırıldıklarını bildirdi.

Susurluk konusunda bazı medya kuruluşlarında açıklamalarda bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Vekili Hanefi Avcı da daha sonra görevinden alındı.

CEZALAR VE BERAATLAR

Susurluk`taki trafik kazasından sonra ortaya atılan iddialara ilişkin ve bu iddialar arasında adı geçen kişilerle ilgili İstanbul ve Ankara`da açılan pek çok dava beraatle sonuçlanırken, İbrahim Şahin, Yaşar Öz ve Ayhan Çarkın çeşitli hapis cezaları aldı.

"Kumarhaneler kralı" Ömer Lütfü Topal`ın Sarıyer`de otomobilinin içinde taranarak öldürülmesinden hemen sonra katil zanlısı olarak gözlem altına alınan 3 özel timci polis ile 2 sivili, savcılık yerine Ankara`dan gelen ekibe teslim etmek suretiyle serbest kalmasını sağladıkları iddiasıyla İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi`nde yargılanan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, "Suçun yasal unsurları oluşmadığı", Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, Cinayet Büro Amiri Refik Baştürk, Cinayet Büro`da görevli Başkomiser Şentürk Demiral ve polis memuru Ziayettin Ferman da, "Suçu işlediklerine dair yeterli delil bulunamadığı" gerekçesiyle beraat ettiler.

Davanın sanıkları arasında olan dönemin Asayiş Şube Müdürü Fatih Özkan ile Yardımcısı Ahmet Duran Alp`e "Görevi ihmal" suçundan verilen 1 ay 15`er günlük hapis cezaları ise, paraya çevrilerek ertelendi.

Susurluk ve "Bahçelievler katliamı" davalarının sanıklarından Haluk Kırcı`nın, 1996`da Asayiş Şube Müdürlüğü`nden firarına ilişkin İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi`nde yargılanan eski Şube Müdürü Sedat Demir, "Delil yetersizliği"nden beraat etti.

MİT adına çalıştığı öne sürülen Tarık Ümit ile Yaşar Öz`e sahte yeşil pasaport sağlamak suretiyle görevlerini ihmal ettikleri ve kötüye kullandıkları iddiasıyla Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi`nde yargılanan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Pasaport Şube Müdürü Nurten Demir ve şube müdürlerinden Halil Güven ile polis memurları Meltem Uçar ve Ömer Karaahmetoğlu`nun, "Görevlerini kasten kötüye kullanmadıkları" gerekçesiyle beraatleri kararlaştırıldı.

Gaziantep yerel Yaprak TV`nin sahibi Mehmet Ali Yaprak`ın, 25 Mayıs 1996`da kaçırılıp 5 gün sonra serbest bırakılması olayına ilişkin Haluk Kırcı`nın da aralarında bulunduğu 9 sanık, yargılandıkları Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesi`nde "Delil yokluğu ve şikayet olmaması" dikkate alınarak beraat etti.

Topal`a ait kumarhanelerin işlerinin yapılması amacıyla rüşvet aldığı öne sürülen Turizm Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı Mevhibe Can`ın, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi`nce "Delil yetersizliği"nden beraati hükme bağlandı.

Özel timci eski polis Ziya Bandırmalıoğlu, Beyoğlu`nda çok sayıda silahla yakalanan yasadışı THKP/C örgütü itirafçısı Osman Gürbüz`e silah sattığı iddiasıyla yargılandığı Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi`nde "Delil yetersizliği"nden beraat etti.

Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, MİT Kontr-terör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür`ün, TBMM Susurluk Komisyonu ve İstanbul DGM`ye verdiği ifadelerde gerçek dışı ve mesnetsiz ithamlarda bulunduğu gerekçesiyle Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı hakkında 500 milyon lira tazminat istemiyle açtığı davayı, "Kişilik hakkına saldırı söz konusu olmadığı" gerekçesiyle reddetti.

HAPİS CEZALI KARARLAR

Yaşar Öz`ün Yeşilköy`deki evinde 1994 yılında ele geçirilen "Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanlık belgesi", yeşil pasaport ve silahları savcılığa bildirmedikleri öne sürülen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mestan Şener, Mali Şube Müdür Yardımcısı Osman Yıldırım Özkaraca ve aynı şubede görevli Başkomiser M. Nahit Yürüten, Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesi`nce "Adli makamları yanıltmak ve kanunsuz emri yerine getirmek" suçundan 3`er ay hapis ve 250`şer bin lira para cezasına çarptırıldı.

Sanıklara verilen hapis cezası, daha sonra 1 milyon 150 bin lira paraya çevrilip diğer para cezasıyla birlikte ertelenirken, aynı şubede görevli Komiser Yardımcısı Levent Sevinç ise "Delil yetersizliği"nden beraat etti.

Abdullah Çatlı`ya "Mehmet Özbay" sahte kimliği ile silah taşıma ruhsatı alabilmesi için gerçek dışı rapor ve ikametgah belgesi düzenledikleri öne sürülen Fatih Mecidiye Polis Karakolu Amiri Başkomiser `Doğan Şimşek, polis memuru Dinçer Sarıboğa ve Şehremini Uzunyusuf Mahallesi Muhtarı Burhan Kocapehlivan, Fatih 3. Asliye Ceza Mahkemesi`nce 1 yıl 8`er ay hapis cezasına çarptırıldı.

Yaşar Öz`e, "Teşekkül oluşturarak Amerika`ya uyuşturucu ihraç etmek" suçundan İstanbul 4 No`lu DGM`ce, 15 yıl ağır hapis ve 753 milyon 250 bin lira ağır para cezası verildi. İbrahim Şahin, Hospro Şirketi`nce Emniyet Genel Müdürlüğü`ne hibe edilen malzemeler arasında bulunan 10 adet Micro Uzi, 10 adet Micro Uzi SGM ile 10 adet Baretta marka tabanca ile bu silahlara ait susturucuların kaybolmasıyla ilgili Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi`nce "Görevi ihmal" suçundan 1 yıl hapis ve 1 yıl memuriyetten men cezasına çarptırıldı.

Aynı davada yargılanan 14 sanık ise, silahların kaybolmasında sorumlulukları bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.

Susurluk`taki kazada ölen Abdullah Çatlı`nın da aralarında bulunduğu 5 sanıktan Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı, "Bahçelievler katliamı" olarak bilinen TİP`li 7 öğrencinin öldürülmesiyle ilgili yargılandıkları Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi`nce 7`şer kez idam cezasına çarptırıldı.

Çatlı hakkındaki dosyanın ölümü nedeniyle düştüğü, yakalanamayan 2 sanığın dosyasının ise ayrıldığı karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi`nce esastan bozuldu. Bozma kararında, sanıkların asli fail gibi cezalandırılmalarının yasa ve usule aykırı olduğu belirtildi.

Resmi plakalı araçla Çankaya Merkez Karakolu önünden tehlikeli bir şekilde trafiğe çıkmasına tepki gösteren bir kişiyi beylik tabancasıyla yaralayan Susurluk`un özel timci sanığı Ayhan Çarkın, Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi`nce 3 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı.

DEVAM EDEN DAVALAR

Ömer Lütfü Topal`ın 28 Temmuz 1996`da Sarıyer`de öldürülmesine ilişkin "Susurluk Davası"nın da sanıkları olan özel timci eski polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Mustafa Altunok ile Topal`ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir, katliam sanığı Haluk Kırcı`nın "Taammüden adam öldürmek ve iştirak" suçundan idam, sigortacı Serdar Özdağ`ın da "Fer`i iştirak"ten 20 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle yargılanmalarına Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi`nde devam ediliyor.

Abdullah Çatlı`nın üzerinden çıkan silah taşıma ruhsatında dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar`ın imzasını taklit ettiği ileri sürülen Yaşar Öz`ün, 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanması Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi`nde sürüyor.

Susurluk`ta kamyona çarpan Sedat Edip Bucak`ın sahibi olduğu 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobilin kasko kaydının bulunduğu Başak Sigorta`nın, otomobilde oluşan hasar nedeniyle kamyon şoförü Hasan Gökçe aleyhine açtığı 7.5 milyar liralık alacak davasının görülmesine Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi`nde devam ediliyor.

BOTAŞ Ceyhan Bölge Müdürlüğü`ndeki ham petrol tanklarının tabanlarında biriken çamurun çıkartılması için düzenlenen ihaleyi, Abdullah Çatlı`nın yönetim kurulu üyesi olduğu BAYSA A.Ş`ye ihale yönetmeliğine ve gümrük mevzuatına aykırı şekilde vererek, görevlerini kötüye kullandıkları öne sürülen BOTAŞ`ın 6 üst düzey yöneticisinin yargılanması, Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi`nde sürüyor.

Karagümrük çetesi elebaşları Nuri ve Vedat Ergin kardeşlere Eskişehir Özel Tip Cezaevi`nde düzenlenen silahlı saldırının azmettiricisi olduğu öne sürülen Yaşar Öz ile 2 sanığın yargılanmasına, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi`nde devam ediliyor.

KAZA VE GÖZALTILAR

Dava sanıklarından İbrahim Şahin, Bursa-İstanbul Karayolu`nda kendi kullandığı jiple 28 Mart 2000 tarihinde trafik kazası yaparak ağır şekilde yaralandı.

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi`nde tedavi gören Şahin, 17 Nisan`da taburcu edildikten sonra geldiği İstanbul`daki evinde dinlenmeye çekildi.

Sami Hoştan da, Hollanda, Belçika ve Almanya`ya uyuşturucu naklettiği gerekçesiyle 12 Nisan 2000 tarihinde Bakırköy`de gözlem altına alındı.

2 gün sonra sevk edildiği İstanbul DGM`ce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Hoştan, İstanbul 1 No`lu DGM`de hakkında açılan dava kapsamında 15 ile 30 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle yargılanıyor.

Eski özel timci Ayhan Çarkın`ın da, Balıkesir`in Erdek İlçesi`nde bir arsanın icra yoluyla satışına arkadaşlarıyla birlikte fesat karıştırdığı gerekçesiyle 21 Mart 2000`de gözlem altına alındı.

Önce serbest bırakılan, ardından hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartılarak yeniden yakalanan Çarkın, avukatlarının İstanbul 1 No`lu DGM`ye yaptıkları itiraz nedeniyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Çarkın, 9 kişiyle birlikte İstanbul 1 No`lu DGM`de "Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak" suçundan 2 ile 4 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
12/02/2001 16:30

Taksi Şöförü

25 Eylül 2008 Perşembe

Bir gun babasi ile oglu taksiye binerler ve gitmeye baslarla oglu babasina bir kadini gosterek sorar
-Baba bu kadin neyi bekliyor?
Tam babasi cevap verecek iken taksi soforu atlar
-Bak yavrum o kari O..... is bekliyor. der
Tabi babasi bu ise cok sinirlenir 5 dakika sonra cocuk tekrar bir adam ile kadini gosterir ve sorar tam babasi cevap verecek iken yine taksi soforu atlar
-bak yavrum o kari O... yanindakide pezevengi.der babasi iyice kıl olur 2,3
dakika sonra cocuk bu sefer kadin ile cocugu gosterek sorar tam yine taksi soforu cevap verecek iken babasi atlar ve soyle der
-bak yavrum o karı O.... yanindakide onun cocugu.Cocuk buyunce TAKSI SOFORU olacak !!!

Bira

24 Eylül 2008 Çarşamba

Simdi adamin biri ay basinda bi bara gitmis ...1 bira icmis fiyatini sormus...
Barmen 26.000 Tl demis..
Adam ceplerini karistirmis...26 tane bozuk 1000 Tl cikarmis ust uste koymus...
Tam barmen alicakken en alttakine Tak! bi vurmus butun bozukluklar dagilmis oraya buraya sacilmis...Barmen soylenmeye baslamis tabi adam cekip gitmis..Neyse ertesi gun de ayni olaylar..Yine Tak!... Barmen ben bunu bi gun pis yakalicam demis....
Ay sonunda adam yine bara gelmis birasini icmis bakmis cebinde yeteri kadar bozuk yok..butun 50.000 Tl wermis Barmen icinden gulmeye baslamis...
Neyse ...Barmen bozuk 24.000 Tl koymus adam tam alicakken Tak! Barmen baslamis gulmeye...
Adam hic bozulmadan ustune 2000 Tl koymus 1 bira daha lutfen demis...
yasarozcan@

Karargah

23 Eylül 2008 Salı

Bir kasabanin kilisesinde papaz vaaz vermektedir. Konu kasaba
nufusunun azligina gelir ve papaz halki cocuk yapmak icin "Esiyle cinsel
iliskide bulunan her kimse bir tabur dusman askeri oldurmus kadar sevap
kazanir" der.
Vaazdan sonra evine donen ciftlerden birinde kadin kocasina yaklasir ve
"Hadi kocacim bir tabur asker oldurelim" der. Kocasi kabul eder ve
sevişirler. Aradan yarim saat gecer, kadin yeniden gelir, "Hadi kocacim
bir tabur dusman askeri daha oldurelim" der. Adam yine kabul eder ve
yeniden birlesirler. Aradan bir saat gecer, kadin yeniden gelir "Hadi
kocacim bir tabur daha oldurelim" der, adam oflaya puflaya kabul eder ve yeniden
birlesirler. Bunun uzerinden bir saat gecer kadin yine ister adam bir
nevi caresiz yine "hadi" der, bu sirada cikarttiklari seslerden rahatsiz
olan ogullari gelir odaya:
"Ya cok gurultu yapiyorsunuz uyuyamiyorum" Babasi yakinir:
"Ne yapayim oglum, dusman askerleri ananin şeyine karargah kurmus, oldur oldur bitmiyor"

Yaşanmış Bir Aşkın Mektubu

22 Eylül 2008 Pazartesi

Söz vermistim sana, eger bir gün mücadelemizi
kaybedecek olursak ve sen
ölürsen, Leman'a yazacak, Aralik 96'da Leman'a
yazdigin mektubu okuyan
herkese öldügünü haber verecek, bizi, sevgimizi
anlatacaktim.

Iste sözümü tutuyorum birtanem. Ama o sevgiyi,
acimizi, mutlulugumuzu,
yalnizligimizi, korkularimizi, umutlarimizi, senin en
kötü zamanlarinda
bile
kaybetmedigin yasama sevincini, odanda oturup Allah'a
seni iyilestirmesi,
bizi ayirmamasi için dua ettigimiz zamanlari,
birbirimize sarildigimiz,
bir
sarkiya dalip gittiiimiz anlari, birlikte söyledigimiz
sarkilari,
doldurdugumuz kaseti, Hacettepe Onkolojiyi, neredeyse
tüm odalarinda
kaldigin dahiliyeyi, kemoterapileri, radyoterapileri,
ilaçlari, igneleri,
acil servise kaldirilip ölümden dönüslerini, tüm
hastalarin uyudugu,
ortalligi ölüm sessizliginin kapladigi saatlerde
gizlice yatagindan
kalktigin, dansettigimiz hastane koridorlarini, lanet
hastane
gecelerini...

Ankara'yi, çok sevdigimiz ve gecelerini,
gündüzlerini, sinemalarini,
tiyatrolarini, kaldirimlarini, parklarini, otobüs
duraklarini, barlarini,
kahvelerini, kitapçilarini en çokta hastanelerini
yasadigimiz,
paylastigimiz
bu koca sehri...

Universiteyi, kantini, yurtta geçen günleri, vizelere
çalistigimiz
zamanlari, finalleri, sinifta kaldigimizi, yine de
vazgeçmeyip
gülümseyisimizi, yaraticiligimiz ve emegimizle
dösedigimiz her yeri
seninle,
benimle, dostlarla geçirilen o saatlerin güzelligiyle,
sayisiz ayrinti ve
aniyla dolu o evi, Burhan'in hazirladigi kahvalti ve
yemekleri, bulasik
sirasi kavgalarimizi, annenin bizi ziyarete geldigi ve
üçümüzün birlikte
Mevlana'ya gittigimiz günü, Alpin'de yedigimiz
yemekleri, kpondaki gitar
dinletilerini, dostlarini, Dalton çetemizin diger iki
elemani Nagihan ve
Esra'yi, sana sonuna dek destek olan Barbaros'u,
kanimca bizimle ayni
sinifta olmak için can attiikklarindan sinifta kalan
Bilge, Hakan ve
Fatih'i, manevi kizkardesin oldugu için hiç durmadan
azarladigin, dalga
geçtigin Tuba'yi, çok sevdigin ve önemsedigin ama bunu
hiç bir zaman
kendisine çaktirmadigin Pinar'i, Bulvar kahvenin en
büyük demirbasi
Oguz'u,
biraz deli diye düsündügün ama çok sevdigin Ünal'i,
gazeteci Cem'i, hep
birgün "ben saz çalsam onlar da fakültenin bahçesinde
oynasalar" diye
hayal
ettigin teskilat üyelerini, Mugla'daki çeteyi,
kardeslerimiz Riza ve
Gül'ü,
Zafer'de hep tartistigimiz ve muhabbet ettigimiz
amcamizi, garson Remzi
abiyi, mektuplariyla bir parçamiz haline gelen Filiz'i
ve digerlerini...

Ve seni . O güzel dostlugunu, asiligini, bu kahpe
dünyaya inat umudu hiç
söndürmeyen gözlerini, bazen gözyaslarimi silen, bazen
saçlarimda dolasan,

bazen dudaklarima bir tebbessüm kondurmaya çalisan ve
her ne olursa gelip
ellerimle birlestirdigin, birakmayi hiç istemedigim
ellerini, ilk kez
dogum
gününde bir hastane odasinda buseler kondurdugum
dudaklarini ve o
dudaklardan dökülen sarkilari, sözleri, siirleri,
benimle, kendinle,
herkesle, herseyle alay eden, gülen, sakalar yapan,
fikralar anlatan,
bagira
çagira sarkilar söyleyen ve herkesin bildigi bu
aldirmayan görüntüsünün,
kisiliginin ardina gizledigin o her an aglamaya hazir,
aci ve izdiraplar
içindeki küçük çocugu...

Ve o kisacik ömrüne sigdiramadigin hayallerini,
umutlarini, sevgilerini
ard
arda siraladigim sözcükler karsilayacak mi
bilmiyorum...

Ve yaklasik iki yil boyunca belki de hayatimda bir
daha asla bulamayacagim

bir aski, dostlugu, kardesligi, sevgiyi paylastim
seninle. Dünyada böyle
bir
sevgiyi o koca ömürlerinde bir kez olsun yasamadan
ölen insanlar var. Ne
mutlu bize ki onlardan degiliz.

Üç gündür Nagihan ve Esra'yla kaliyorum. Hep seninle
geçen günlerden
bahsediyoruz. Kameraya çektigimiz görüntüleri izliyor,
birlikte
doldurdugumuz kaseti dinliyoruz. Agliyoruz yokluguna,
bir fire veren
daltonlar çetemize, geleck yil hep birlikte yapmayi
planladigimiz tatile,
bir daha tutamayacagimiz ellerine ve bundan sonra
devam edecek ama sensiz
olacak yasamimiza. Ve gülüyoruz yasanan günlerin
güzelligine, okey
partilerine, Uludag'daki yemege, dostlugumuza,
aramizdan ayrilsanda hiçbir

zaman tükenmeyecek sevgi ve bagliligimiza.

Hatirliyor musun, iki yildir Hacettepe hastanesinde
kutlamak zorunda
kaldigimiz dogumgünlerini, serumlar, ilaçlar, igneler
ve çektigin acilarda

bile elele, iyilesmeni ve tüm o zorluklarin ardindan
güzel günlerin
dogmasini dileyerek söndürdügümüz mumlari...

Hatirliyor musun, o saatlerce telefonda
konusmalarimizi, Türk Telekom'a
kazandirdigimiz onca parayi, hatirliyor musun New
Kids on the Block
sarkilari söyleyerek seni çildirttigim anlari?...

Hatirliyor musun bazen hiçbir tedavi ve ilacin
durduramadigi agrilarin
karsisindaki çaresizlizimizi, yapacak birsey olmadigi
için birbirimize
sarilip sessiz sessiz agladigimiz günleri. Hatirliyor
musun Hacettepe acil

servise son kaldirildigini. Doktorlar annenlere artik
yapacak birsey
kalmadi
demislerdi. Agliyordum. Ne demek yapacak birsey
kalmadi. Hayir, sen
iyilesecektin. O aptal doktorlar becerememislerdi ama
bizim gücümüz,
sevgimiz herseye yeterdi. Biran önce kendini
toplamaliydin. , bu yil yine
elele ve nihayet ikinci sinifta olacaktik.
Gözyaslarimi silip tüm
bunlardan
habersiz yattigin odaya gelmistim ve kulagina egilip o
çok sevdigin siiri
okumustum:

"Binlerce nedenim var yasamaya

Yenmek için hergünkü ölümü

Seni sevmenin mutlulugu için

Yürümek için umudun ayak izinde"

Sense gözlerimdeki telasi farketmis olacaktin ki,
elimi tutup
"Ölmeyecegim,
senin için, ailem için yasayacagim. Söz veriyorum sana
ölmeyecegim"
demistin...

O bana verdigi sözü tutamadi, çünkü kendisinden daha
inatçI çIkan ve
neredeyse tüm vücuduna yayIlan, sevenlerin gözü önünde
onu günbegün
eriten,
tüm gücünü yok eden ama hiçbir zaman yasama sevincini
söndüremeyen
hastaligina yenildi. Hastaneden çiktiktan sonra,
agrilari dayanilmaz bir
hale geldi, nefes alamadigi zamanlarda kullanilacak
oksijen tüpünün de
büyük
bir faydasi olmadi. Ama o, hep gülümsedi...

Ve o güzel insan, okulunu ve arkadaslarini son bir kez
daha gördukten bir
gun sonra, 14 Eylül 1997 günü, annesinin kollarinda
yarim kalan hayalleri
ve
umutlariyla yasama gözlerini kapadi.

Anne ve babasi kendilerinden varedip dunyaya
getirdikleri, binbir emek ve
sevgiyle büyüttükleri, yasamasi için, hastaligini
yenmesi için büyük bir
savas verdikleri, canlarinin bir parçasini,
Karsiyaka'da son uykusuna
yatirdilar. Içten içe haykirislarla, dayanilmaz
acilarla...

Ve birgün gelecek ki hepimiz seninle bulusacagiz.
Kisa bir zaman
diliminde
yasamimin en büyük bölümünü dolduran, nice güzel anlar
paylastigim sen,
artik yoksun guzelim. Birbirimize söyledigimiz son söz
"Seni Seviyorum"du,

her zaman oldugu gibi. Bana verdigin sözü tutamadigin
için sana
kizmiyorum.
O acilara daha fazla dayanamazdin, biliyorum. Artik
acilarinin son
buldugunu
ve cennette oldugunu bilmek en büyük tesellim. Dün
gibi geçen iki yil
için,
yasadigimiz her sey için tesekkürler. Sakin ola ki
beni merak etme.
Mutluyum, gülüyorum ve hala kimseye aldirmadan kendi
dogrularimla
yasiyorum.
Çünkü yasamin sirri bu biliyorum...

Evet ne yazik ki kansere yenildin ama verdiiin
mücadeleyle, gösterdiiin
cesaretle, yasama bagliliginla, son nefesine dek
söndürmedigin
umutlarinla,
bence kazanan yine de sen oldun birtanem.

"Yenilmek, ama yinede teslim olmamak... Zafer budur"

Öyle sevgilim, zafer senin, sen kazandin!

UCURTMAMI PAZAR GECESI UCURACAGIM
UZAKLARA INAT UZAKLARA YUKSELECEGIM
SEN GELMESEN DE
EY SEVGILI

kaynak aktaran: Yrd. Doç.Dr. Zafer KÜTÜĞ
icialli@

2030 YILINDA TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİ

21 Eylül 2008 Pazar

* Madeni 2,5 milyar liraliklar tedavüle girdi.
* Emeklilik yasi erkekler için 84, kadinlar için 82'ye çikarildi. Türkiye'de ortalama ömür ise 65 civarinda.
"Berzahta emeklilige son!" mitingine katilanlar gözaltina alindi. Daha sonra onlari arayan yakinlarindan da haber alinamiyor.
* Türkiye, dünyanin en büyük çölü haline geldi. Hükümet, çöl turizmiyle ekonominin canlanabilecegini açikladi.
Muhalefet, "Hükümet serap görüyor!" dedi. Serap, "Böyle bi sey mümkün diyil, ben sizin bildiginiz seraplardan diyilim" dedi. Serap gözaltinda kayboldu.
* Demirel siyasi sartlarin olgunlasmasini bekledigini, artik siyasete girebilecegini açikladi. Demirel, "Valla gaadesim, keske tavuk yetüsdürseymisim, sindiye gadar Fraydçikin olup köseyi dönmüstüm deel mi yeenim binaenkeleyk!" dedi.
* Trafik kazalarinda ölenler için Ankara-Istanbul ve Ankara-Antalya arasinda yol kenarina yaptirilan mezarliklarin iki katli olmasi için Meclis'te önerge verildi. Kaçak kat çikanlarin gözaltinda kaybedilecegi açiklandi.
* Kazalarda ölen turistler için Kaynasli Mevkii'nde dikilen anitin açilis töreni sirasinda freni patlayan kamyon
anita çarpti. Kalabaliktan ölenler orta refüje defnedilirken, açilis için gelmekte olan Ulastirma Bakaninin bindigi uçaga kamyon çarpti. Soför hatali sollama yaptigi için suçlu bulundu, bakan için memleketinde dagitilan helvadan zehirlenen 200 kisi hastaneler tarafindan dolandirildi.
* Müjde. Türkiye GAP'tan artik çok daha fazla faydalanacak. Israil Tarim Bakani Zwi Simon, "Türkiye'ye bundan böyle daha fazla gida ithalatina izin verecegiz. Türkiye dost vekardes ülkemizdir" dedi. Bilindigi gibi GAP, ülkemizin gida ithalatini en çok yaptigi bölge.
* 15 yildir Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanligi yapmakta olan Prof. Zekeriya Beyaz, ögretim görevlilerinin isyani neticesinde Diyanet Isleri Baskanligina getirildi. Beyaz, gençliginde hacca gittigine dair iddialari nefretle kinadi.
* Türk televizyonculugu bir ilke daha imza atti. Acar muhabirler felçli bilim adami Hawking'e "Maraba Televole" dedirterek, "Çaaakkk moruk!" yaptilar. Hawking gözyaslari içinde defnedildi.
* Somut ressam Kenan Evren'in "Ibibikler öter ötmez" isimli tablosu açik artirmada 550 trilyara satildi. Daha sonra resimdeki canlinin ibibik degil hipopotam oldugunun anlasilmasi skandal olarak adlandirildi. Evren, "Bizim köyde ibibikler böyle!" dedi.
* Türkiye, demokratiklesme sürecinde hizla ilerlemeye devam ediyor. Avrupa Insan Haklari mahkemesinin sorusu üzerine gözaltinda kaybolan kisilerin maça gittikleri resmen bildirildi.
* Ay Birligi'ne girebilecegimiz konusunda ümitler artti. Türkiye, en geç 30 yil içinde Ay Birligi'ndeki yerini alacak. Yilmaz, "Ay Birligini alsinlar baslarina çalsinlar!" dedi.
* Mefharet Partisi'ne kapatma istemi. Savci bütün milletvekillerinin ve partiye oy verenlerin idamini istiyor. Mefharet yetkilileri Meserret Partisi'nin devami olmadiklarini açikladi.
yadigaryadigar@

Başarılı olmanın 10 Altın öğüdü

20 Eylül 2008 Cumartesi

>Bir Hint Dergisinde insanlarin basarili olabilmesi ve " iyi yönetici"
>ozelligini kazanabilmesi için asagida verilen on altin ogude uyulmasi
>gerektigi ifade edilmektedir.
>1. Dusunmeye vakit ayir; Dusunce guc icin kaynaktir.
>2. Eglenceye vakit ayir; Eglece gencligin sirridir.
>3. Okumaya vakit ayir; Okuma bilginin pinaridir.
>4. Duaya vakit ayir; Dua, guc anlarda direnmenin destegidir
>5. Sevmeye vakit ayir; Sevme yasami tatli kilan seydir.
>6. Anlasmaya vakit ayir.
>7. Gulmeye vakit ayir; Gulme ruhun muzigidir.
>8. Vermeye vakit ayir; Verme gunun aydinligidir.
>9. isini yapmaya vakit ayir.
>10. Tesekkure vakit ayir; Tesekkur, yasam pastasinin kremasidir.
>Idare edilecek 3 sey; Dilimiz, huyumuz, haraketlerimiz.
>Sevilecek 3 sey: Cesaret, nezaket, yardim.
>Nefret edilecek 3 sey: Kin, kibir, nankörlük.
>Istenen 3 sey: Saglik, dostluk, huzur.
>Ugrunda savasilacak 3 sey: Serefimiz, evimiz, memleketimiz.
>Düsünülecek 3 sey: Hayat, ölüm, sonsuzluk.
>Irlanda Krali Comac'in Ögütleri
>Ne çok fazla akilli ol, ne de çok fazla çilgin.
>Ne kendini çok fazla begen, ne de çok fazla çekingen ol.
>Ne çok fazla onurlu ol, ne de çok fazla mütevazi.

Olabilmeli

19 Eylül 2008 Cuma

İnsan biraz çocuk olmalı, bir balon gördügünde istiyorum diye tutturup aglayabilmeli
İnsanın bir annesi olmalı eteğini çekiştirebilecegi !
İnsan yolda yürürken biraz da etrafına bakmalı değişik hayatları görmek için
İnsan gecenin bir vakti yatagından fırlayıp "Seni Seviyorum" diye bagırmalı
İnsan sabah uyandıgında yatagının başucunda bir gül ile bir not bulmalı:
"Uyandırmaya kıyamadım..."
İnsan heyecan duymalı yeni günün getirdigi ışıklar için
İnsan sinirlenmeli, kavga etmeli inandığı değerler için
İnsan arada aşık olmalı sonunda acı oldugunu bilerek
İnsan bazen de sarhoş olmalı, bir türkü tutturup sokakları arşınlamalı
İnsan anlamsızca beklemeli telefonun çalmasını belki arayan "O"dur diye
İnsan efkarlanmalı tabi biraz da; belki hiç olmayacak şeylere sırf efkar olsun diye

* İnsan ara ara kocaman olmalı dünyalar kadar; herkesi kucaklamalı
* İnsan bazen kendi olmalı, bazen herkesten bir parça
* İnsan bazen de aptal olmalı inanmak istediği şeylere inanmalı
* İnsan gerçek olmalı rüya görebilmek için
* İnsan ölmeli zamanı gelince; ama zamanı gelince
* Velhasıl insan olmak zor zanaat...
* Yaşamın anlamı olmalı...
Unutmamalı... Her gün verilen 86.400 sn.krediyi...
* Ve ... Arkaya dönüp bakmadan...
Yarınları hedeflemeli...
Gulann@

Tercüme Türkçesi

18 Eylül 2008 Perşembe

Türkçe seslendirilmiş yabancı filimleri göstermeyen televizyon kanalımız yok Allaha şükür! Buna itirazım yok da biliyorsunuz, bu filmler sayesinde yeni bir Türkçe türedi: " Tercüme Türkçesi!.." İşte, üşenmedim onlarca yabancı filmi izledim ve Tercüme Türkçesinde en sık geçen sözcüklerden bazılarını sizler için derledim. İşte size bir güldeste:
- Kahretsin George!..
- Yapma Rita!..
- Ah çok etkilendim..
- Bu işler nasıldır bilirsin ahbap!
- Yapma dostum bilirsin işte!
- Nalet olsun, sen ne bilirsin ki?
- Nalet olası, bu harika bir hikaye!
- Ben senim kabusunum.
- Unut gitsin dostum
- Hayır tam olarak değil
- Hadi dostum, bu hiç adil değil...
- Sanırım yağmur yağıyor
- Sanırım ıslandın
- Bakalım doğru anlamış mıyım ahbap
- Seni duydum kahrolası
- Şu şüpheli zenci tam olarak neye benziyordu?
- Senin neyin var Tanrıaşkına?
- Gidip sana bir içki getireyim...
- Canın cehenneme dostum!... Hiçbir şeyi unutmaz mısın sen?
- Hadi dostum, git kendine bir hayat kur
- Hey dostum, git kendini becer
- Kendine ve bana bir iyilik yap da olanları olmamış gibi unutmaya
çalış.
- Hey dostum, işte buna bayılacaksın
- Ne derler bilirsin işte ahbap
- Aman Tanrım! Aman Tanrım, işte buna inanamıyorum.
- Hiç sormayacaksın sandım.
- Pekala dostum, bu bayana merhaba de
- Tanrı kahretsin, seni seviyorum nalet olası!..
- Aman Tanrım! Nalet olası, işte bu sensin dostum!.. Evet evet sanırım
bu sensin!
- Zaten abiler bunun içindir.
- Bakarsın, bazan hayatta bazı şeyler olur ve sen tamam dersin oldu
işte.
- Bazan hayatta bazı şeyler olur, sonra keşke hiç olmasaydı dersin.
- Pekala, bakalım elimizde ne var?
- Ah, seni gördüğüme sevindim...
- Esmer bir Kafkas erkeğinden bahsediyoruz burada ahbap...
- Hey, çabuk biri bir doktor çağırsın hemen!
- Biri burada ne olduğunu anlatsın.
- Aman Tanrım, bütün bu insanların nesi var Tanrıaşkına.
- Ne!.. ne!.. ne!.. Hadiii!.. Hadi!.. Yapma dostum, bilirsin işte hadi..
- Geber dostum
sardunya@

Arada R Var.

17 Eylül 2008 Çarşamba

ARADA "R" VAR
Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle
bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup
sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde yine her zamanki çiçeklerden vardı.
Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kan
kırmızısı güller... Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram
buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemliside özlem ve hasret
kokuyordu güller... Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor
gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, "
Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum " dedi. Az sonra sevdiğini
göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya baslamıştı. Ne zaman onu düşünse,
onunla bulusacağını hayal etse kalbi yine böyle yerinden çıkacakmış gibi
oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç
birsey kaybetmemişti.. Onları hiç birsey ayıramazdı... Ne hasret, ne
ayrılık, nede ölüm... Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç
kalmıştı, 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için
dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği
her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu. Herkesin bir
kusuru olurmuş diye düşündü... Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denize
dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza olan aşkı gibi
denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu...Aslında bugün onlar için çok
özel bir gündü. Kendi aralarında sözleneceklerdi. Delikanlı önce bunu
sevdiğine açmış, sonrada gidip 2 tane yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir
günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok
biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı
idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Herşey bu kadar güzelken neden
ağlıyorlardı ki? İşte az sonra sevdiği gelecek, ona sarılacak,
kucaklaşacaklardı...Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını
atacaklardı. Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can
atıyordu... Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara... Ne
kadar güzel dansediyorlardı havada. Tekrar saatine baktı genç adam.
Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hemde çok... Bu kadar
geç kalmaması gerekiyordu. İşte hergün burada buluşmak için sözleşmiyorlar
mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara anlattığı
masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz
vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??... Aklına kötü düşünceler
gelmeye başladı. Hayır.. hayır..olamazdı. Sevdiğine birşey olamazdı. Onsuz
hayat yaşanmazdı ki... O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç
adam. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını
kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki
kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan. Artık
bıkmıştı... Yine sevgilisi geldi aklına.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye
başladı. Gözlerini kapattı. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergün bu
sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak
gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yaş güllerin üzerine damladı... Yine
gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mırıldandı...Hiç
olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına koyar, ona vermiş olurdu... Genç
adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki
kabristana doğru yürümeye başladı.
muratakar@

Dostluk

16 Eylül 2008 Salı

İBRAHİM Peygamber 'i yakmak için müthiş bir ateş
yığını hazırlayıp içine atmışlar.
O sırada gökte, ağzinda küçücük bir kuru dal olan
minik bir kuş belirmiş ve
peygamberin üzerinden geçerken kuru dalı ateşe
bırakmış.
İBRAHİM Peygamber kuşa seslenmiş: "O minicik çöpü
atmışsın,
bu koskocaman ateş için ne fark eder ki?" Kuş, "Olsun,
düşman olduğumuz belli olsun" demiş.

Az sonra minicik gagasına bir damla su ile bir başka
kuş belirmiş ve o da suyu ateşin üzerine bırakmış.
İbrahim Peygamber ona da sormuş: "Bir damlacık suyu
bıraktın ama bu kocaman ateş için ne fark eder ki?"
Kuş cevap vermiş: "Olsun, dost olduğumuz belli olsun."
yilmazgamze@

Sonuç Önemli

15 Eylül 2008 Pazartesi

Dört ayrı kavanozun içine dört tane bağırsak kurdu koymuşlar.
Birinci kurdu alkol dolu bir kavanozun içine atmışlar.
İkinci kurdu sigara dumanı dolu bir kavanozun içine atmışlar.
Üçüncü kurdu sperm dolu bir kavanozun içine atmışlar.
Dördüncü kurdu toprak dolu bir kavanozun içine atmışlar.
Bir gün sonra:
Birinci kurt ölmüş.
İkinci kurt ölmüş.
Üçüncü kurt ölmüş.
Dördüncü kurt yaşıyor....

Sonuç olarak demekki neymiş....
İçki içtiğiniz, sigara kullandığınız ve seks yaptığınız sürece
bağırsaklarınızda kurt olmazzzz...
adalya1@

Beş Top

10 Eylül 2008 Çarşamba

Hayatin havaya attigimiz 5 topla oynanan bir oyun oldugunu
düsünelim:
Bu toplar:
Isimiz,
Ailemiz,
Sagligimiz,
Dostluklarimiz
ve Benligimizdir.
Bu 5 top içinde bir tek "isimiz" lastik bir toptur. Düsürürsek ziplatabiliriz. Ancak diger 4 top camdan yapilmistir. Düserse kirilir, yerine konulamazlar. Bunu farketmeli ve hayatimizi bu dengeye göre kurmaliyiz. Oysa hepimiz ilk lastik topu tutabilmek ugruna > digerlerini kirip dökmüyor muyuz?
CAN DÜNDAR
ECABUK@

Kazlar, Kazlar, Kazlar...

5 Eylül 2008 Cuma

Göc eden yaban kazlarini havada süzülürken hic izlediniz mi?
Eger izlediyseniz "V" seklinde bir formasyonla uctuklarini görmüssünüzdür...
Bilim adamlari kazlarin neden bu sekilde uctuklarini arastirmislar ve sonucta kazlarin hic de "kaz kafali" olmadiklari ortaya cikmis. Hatta kazlarin yasaminda bizlerin de ders alacagi noktalar var... "V" seklinde uculdugunda, ucan her kus, kanat çirptiginda arkasindaki kus icin, onu kaldiran bir hava akimi yaratiyormus. Böylece "V" seklinde bir formasyonda ucan kaz grubu, birbirlerinin kanat cirpislari sonucu ortaya cikan hava
akimini kullanarak ucus menzillerini % 70 oraninda zatiyorlarmis.Yani tek basina gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katliyorlarmis.
Bize cikan ders: Belli bir hedefi olan ve buna ulasmak icin isbirligi bilinciyle bir araya gelen insanlar, hedeflerine daha kolay ve cabuk erisirler...
Bir kaz, "V" grubundan ciktigi anda ucmakta güclük çekiyor. Cünkü diger kuslarin yarattigi hava akiminin disinda kalmis oluyor. Bunun sonucunda, genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna bu sekilde devam ediyor.
Bize cikan ders: Eger kafamiz bir kaz kadar calisiyorsa; bizimle ayni yöne gidenlerle bilgi alisverisini ve isbirligini sürekli kilariz... "V" grubunun basinda giden kaz hic bir hava akimindan yararlanamiyor. Bu yüzden digerlerine oranla daha cabuk yoruluyor. Bu durumda en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasindaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu degisim sürekli yapiliyor; böylece her kaz, grubun her noktasinda yer almis oluyor.
Bize cikan ders: Yaptiginiz her isi, yeri ve zamani geldiginde baskasina birakmak gerekiyor. Bu sizin icin de iyi, digerleri için de...
Ucus hizi yavasladiginda gerideki kuslar, daha hizli gitmek üzere öndekileri bagirarak uyariyorlar. Bize cikan ders: Ilerlemek ve yol almak icin bazen baskalarinin uyarilarina gereksinim duyariz. Bundan alinmamaliyiz; tam aksine, böyle uyarilari sevinc ve takdirle karsilamaliyiz...Gruptaki bir kus hastalanirsa ya da bir avci tarafindan vurulup ucamayacak duruma gelirse; düsen kusa yardim etmek üzere gruptan iki kaz ayriliyor ve korumak üzere hasta / yarali kazin yanina gidiyor. Tekrar ucabilene (ya da eger ölürse, ölümüne kadar) onunla beraber yarali kusu asla terk etmiyorlar. Daha sonra kendilerine baska bir kaz grubu buluyorlar. Hicbir kaz grubu, kendilerine bu sekilde katilmak isteyen kazlari reddetmiyor...
Bize çikan ders: Adam olmak sadece insanlara özgü degil....
Gulann@

Keşifler ve Buluşlar

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Erkek SİLAHLARI keşfetti ve AVLANMAYI buldu,
kadın AVLANMAYI keşfetti ve KÜRKLERİ buldu.

Erkek RENKLERİ keşfetti ve BOYAMAYI buldu,
kadın BOYAMAYI keşfetti ve BOYANMAYI buldu.

Erkek SÖZCÜKLERİ keşfetti ve KONUŞMAYI buldu,
kadın KONUŞMAYI keşfetti ve DEDİKODUYU buldu.

Erkek KUMARI keşfetti ve KARTLARI buldu,
kadın KARTLARI keşfetti ve BÜYÜCÜLÜĞÜ buldu.

Erkek TARIMI keşfetti ve YİYECEĞİ buldu,
kadın YİYECEĞİ keşfetti ve REJİMİ buldu.

Erkek ARKADAŞLIĞI keşfetti ve AŞKI buldu,
kadın AŞKI keşfetti ve EVLİLİĞİ buldu.

Erkek KADINI keşfetti ve SEKSİ buldu,
kadın SEKSİ keşfetti ve BAŞAĞRISINI buldu.
nazmiye@

Proje Müdürü

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Turistin biri evcil hayvan dukkanina girer ve hayvanlara bakmaya baslar.Bu
arada iceri diger bir musteri girer ve tezgahtara bir AutoCAD maymunu
istedigini soyler. Tezgahtar hay hay der ve kafeslerden birine giderek
bir
maymun cikarir. Maymunun tasmasini takarak musteriye verir ve 5,000$
der.
Musteri parayi oder ve maymununu alarak oradan cikar. Sasirmis olan
turist
tezgahtara giderek
- "Cok pahali bir maymunmus. Bunlarin cogu bir kac yuz dolar iken o
neden
o
kadar pahali?" Tezgahtar;
- "Oh, o maymun AutoCAD'i cok hizli kullanir, hic bir hata yapmaz,
degerli
bir
maymundur" diye cevap verir. Turist diger bir kafesteki maymuna bakar,

- "Vay bu daha da pahaliymis. Bu ne yapiyor?"
- "Ha, o bir dizayn maymunudur. sistem dizayn edebilir, yerlesip
projeleri
yapar, cizimler yapar, spesifikasyonlar yazar, hatta bazi hesaplamalari
dahi
yapar. Hepsi de gercekten faydali seylerdir" der tezgahtar.
Turist etrafa biraz daha goz gezdirir ve tek basina bir kafeste bir
maymun
gorur. Boynundaki etikette 50,000$ yazmaktadir. Soluk soluga tezgahtara
gider.
- "Ya su ne yapiyor?"
- "Ha, onu gercekte bir sey yaparken gormedim ama proje muduru oldugunu
soyluyor".
yadigaryadigar@

Kız Babasıyla Damat Adayının Sohbeti

23 Ağustos 2008 Cumartesi

zengin bir iş adamının kızı,kendisiyle evlenmek isteyen erkek arkadaşını anne ve babasıyla tanıştırmak için evlerine yemeğe çağırdı. Yemekten sonra zengin iş adamı damat adayıyla başbaşa konuşmak istedi ve onu çalışma odasına götürdü. Senle şöyle erkek erkeğe konuşalım yavrum,dedi. Evlendikten sonra aileni geçindirmek için ne iş yapmayı düşünüyorsun? Damat adayı duraksamadan yanıt verdi: Aslında benim elimden her iş gelir efendim,evlendikten sonra bir yerde kesinlikle bir iş bulurum...Sonra da nasıl olsa,Tanrı yardım eder. Damat adayının bu yanıtını kuşkuyla karşılayan iş adamı,bu kez daha somut bir soru sordu: Peki içinde kızımı oturtabileceğin bir eve nasıl sahip olmayı düşünüyorsun? Damat adayı yine duraksamadan cevap verdi: Ben aslında çokçalışkan bir insanımdır,dedi.gece gündüz demez çalışır,para biriktiririm.Sonra da nasıl olsa Tanrı yardım eder,bizde bir ev sahibi oluruz. Kız babasının neşesi iyice kaçtı. Bu kez sesini yükselterek sordu: Peki oğlum ilerde çocuklarınız olunca onlara nasıl bakacaksınız? Damat adayı o soruyu da yanıtladı: Biraz önce söyledim ya,gece gündüz çalışır kazandığım tüm parayı biriktiririm.Sonrada nasıl olsa Tanrı'nın yardımıyla çocuklarımızı büyütürüz. Damat gittikten sonra kızı koşarak babasının yanına geldi: Damadını beğendiğini gözlerinden anlıyorum babacığım,lütfen söylermisin onun en çok neyini beğendin? Babası kızının yüzüne dik dik baktı: Onun en çok hoşuma giden yanı benim hakkımdaki görüşü,dedi ve ekledi:Beni Tanrı sanıyor...
saibatay@