Yaşanmış Bir Aşkın Mektubu

22 Eylül 2008 Pazartesi

Söz vermistim sana, eger bir gün mücadelemizi
kaybedecek olursak ve sen
ölürsen, Leman'a yazacak, Aralik 96'da Leman'a
yazdigin mektubu okuyan
herkese öldügünü haber verecek, bizi, sevgimizi
anlatacaktim.

Iste sözümü tutuyorum birtanem. Ama o sevgiyi,
acimizi, mutlulugumuzu,
yalnizligimizi, korkularimizi, umutlarimizi, senin en
kötü zamanlarinda
bile
kaybetmedigin yasama sevincini, odanda oturup Allah'a
seni iyilestirmesi,
bizi ayirmamasi için dua ettigimiz zamanlari,
birbirimize sarildigimiz,
bir
sarkiya dalip gittiiimiz anlari, birlikte söyledigimiz
sarkilari,
doldurdugumuz kaseti, Hacettepe Onkolojiyi, neredeyse
tüm odalarinda
kaldigin dahiliyeyi, kemoterapileri, radyoterapileri,
ilaçlari, igneleri,
acil servise kaldirilip ölümden dönüslerini, tüm
hastalarin uyudugu,
ortalligi ölüm sessizliginin kapladigi saatlerde
gizlice yatagindan
kalktigin, dansettigimiz hastane koridorlarini, lanet
hastane
gecelerini...

Ankara'yi, çok sevdigimiz ve gecelerini,
gündüzlerini, sinemalarini,
tiyatrolarini, kaldirimlarini, parklarini, otobüs
duraklarini, barlarini,
kahvelerini, kitapçilarini en çokta hastanelerini
yasadigimiz,
paylastigimiz
bu koca sehri...

Universiteyi, kantini, yurtta geçen günleri, vizelere
çalistigimiz
zamanlari, finalleri, sinifta kaldigimizi, yine de
vazgeçmeyip
gülümseyisimizi, yaraticiligimiz ve emegimizle
dösedigimiz her yeri
seninle,
benimle, dostlarla geçirilen o saatlerin güzelligiyle,
sayisiz ayrinti ve
aniyla dolu o evi, Burhan'in hazirladigi kahvalti ve
yemekleri, bulasik
sirasi kavgalarimizi, annenin bizi ziyarete geldigi ve
üçümüzün birlikte
Mevlana'ya gittigimiz günü, Alpin'de yedigimiz
yemekleri, kpondaki gitar
dinletilerini, dostlarini, Dalton çetemizin diger iki
elemani Nagihan ve
Esra'yi, sana sonuna dek destek olan Barbaros'u,
kanimca bizimle ayni
sinifta olmak için can attiikklarindan sinifta kalan
Bilge, Hakan ve
Fatih'i, manevi kizkardesin oldugu için hiç durmadan
azarladigin, dalga
geçtigin Tuba'yi, çok sevdigin ve önemsedigin ama bunu
hiç bir zaman
kendisine çaktirmadigin Pinar'i, Bulvar kahvenin en
büyük demirbasi
Oguz'u,
biraz deli diye düsündügün ama çok sevdigin Ünal'i,
gazeteci Cem'i, hep
birgün "ben saz çalsam onlar da fakültenin bahçesinde
oynasalar" diye
hayal
ettigin teskilat üyelerini, Mugla'daki çeteyi,
kardeslerimiz Riza ve
Gül'ü,
Zafer'de hep tartistigimiz ve muhabbet ettigimiz
amcamizi, garson Remzi
abiyi, mektuplariyla bir parçamiz haline gelen Filiz'i
ve digerlerini...

Ve seni . O güzel dostlugunu, asiligini, bu kahpe
dünyaya inat umudu hiç
söndürmeyen gözlerini, bazen gözyaslarimi silen, bazen
saçlarimda dolasan,

bazen dudaklarima bir tebbessüm kondurmaya çalisan ve
her ne olursa gelip
ellerimle birlestirdigin, birakmayi hiç istemedigim
ellerini, ilk kez
dogum
gününde bir hastane odasinda buseler kondurdugum
dudaklarini ve o
dudaklardan dökülen sarkilari, sözleri, siirleri,
benimle, kendinle,
herkesle, herseyle alay eden, gülen, sakalar yapan,
fikralar anlatan,
bagira
çagira sarkilar söyleyen ve herkesin bildigi bu
aldirmayan görüntüsünün,
kisiliginin ardina gizledigin o her an aglamaya hazir,
aci ve izdiraplar
içindeki küçük çocugu...

Ve o kisacik ömrüne sigdiramadigin hayallerini,
umutlarini, sevgilerini
ard
arda siraladigim sözcükler karsilayacak mi
bilmiyorum...

Ve yaklasik iki yil boyunca belki de hayatimda bir
daha asla bulamayacagim

bir aski, dostlugu, kardesligi, sevgiyi paylastim
seninle. Dünyada böyle
bir
sevgiyi o koca ömürlerinde bir kez olsun yasamadan
ölen insanlar var. Ne
mutlu bize ki onlardan degiliz.

Üç gündür Nagihan ve Esra'yla kaliyorum. Hep seninle
geçen günlerden
bahsediyoruz. Kameraya çektigimiz görüntüleri izliyor,
birlikte
doldurdugumuz kaseti dinliyoruz. Agliyoruz yokluguna,
bir fire veren
daltonlar çetemize, geleck yil hep birlikte yapmayi
planladigimiz tatile,
bir daha tutamayacagimiz ellerine ve bundan sonra
devam edecek ama sensiz
olacak yasamimiza. Ve gülüyoruz yasanan günlerin
güzelligine, okey
partilerine, Uludag'daki yemege, dostlugumuza,
aramizdan ayrilsanda hiçbir

zaman tükenmeyecek sevgi ve bagliligimiza.

Hatirliyor musun, iki yildir Hacettepe hastanesinde
kutlamak zorunda
kaldigimiz dogumgünlerini, serumlar, ilaçlar, igneler
ve çektigin acilarda

bile elele, iyilesmeni ve tüm o zorluklarin ardindan
güzel günlerin
dogmasini dileyerek söndürdügümüz mumlari...

Hatirliyor musun, o saatlerce telefonda
konusmalarimizi, Türk Telekom'a
kazandirdigimiz onca parayi, hatirliyor musun New
Kids on the Block
sarkilari söyleyerek seni çildirttigim anlari?...

Hatirliyor musun bazen hiçbir tedavi ve ilacin
durduramadigi agrilarin
karsisindaki çaresizlizimizi, yapacak birsey olmadigi
için birbirimize
sarilip sessiz sessiz agladigimiz günleri. Hatirliyor
musun Hacettepe acil

servise son kaldirildigini. Doktorlar annenlere artik
yapacak birsey
kalmadi
demislerdi. Agliyordum. Ne demek yapacak birsey
kalmadi. Hayir, sen
iyilesecektin. O aptal doktorlar becerememislerdi ama
bizim gücümüz,
sevgimiz herseye yeterdi. Biran önce kendini
toplamaliydin. , bu yil yine
elele ve nihayet ikinci sinifta olacaktik.
Gözyaslarimi silip tüm
bunlardan
habersiz yattigin odaya gelmistim ve kulagina egilip o
çok sevdigin siiri
okumustum:

"Binlerce nedenim var yasamaya

Yenmek için hergünkü ölümü

Seni sevmenin mutlulugu için

Yürümek için umudun ayak izinde"

Sense gözlerimdeki telasi farketmis olacaktin ki,
elimi tutup
"Ölmeyecegim,
senin için, ailem için yasayacagim. Söz veriyorum sana
ölmeyecegim"
demistin...

O bana verdigi sözü tutamadi, çünkü kendisinden daha
inatçI çIkan ve
neredeyse tüm vücuduna yayIlan, sevenlerin gözü önünde
onu günbegün
eriten,
tüm gücünü yok eden ama hiçbir zaman yasama sevincini
söndüremeyen
hastaligina yenildi. Hastaneden çiktiktan sonra,
agrilari dayanilmaz bir
hale geldi, nefes alamadigi zamanlarda kullanilacak
oksijen tüpünün de
büyük
bir faydasi olmadi. Ama o, hep gülümsedi...

Ve o güzel insan, okulunu ve arkadaslarini son bir kez
daha gördukten bir
gun sonra, 14 Eylül 1997 günü, annesinin kollarinda
yarim kalan hayalleri
ve
umutlariyla yasama gözlerini kapadi.

Anne ve babasi kendilerinden varedip dunyaya
getirdikleri, binbir emek ve
sevgiyle büyüttükleri, yasamasi için, hastaligini
yenmesi için büyük bir
savas verdikleri, canlarinin bir parçasini,
Karsiyaka'da son uykusuna
yatirdilar. Içten içe haykirislarla, dayanilmaz
acilarla...

Ve birgün gelecek ki hepimiz seninle bulusacagiz.
Kisa bir zaman
diliminde
yasamimin en büyük bölümünü dolduran, nice güzel anlar
paylastigim sen,
artik yoksun guzelim. Birbirimize söyledigimiz son söz
"Seni Seviyorum"du,

her zaman oldugu gibi. Bana verdigin sözü tutamadigin
için sana
kizmiyorum.
O acilara daha fazla dayanamazdin, biliyorum. Artik
acilarinin son
buldugunu
ve cennette oldugunu bilmek en büyük tesellim. Dün
gibi geçen iki yil
için,
yasadigimiz her sey için tesekkürler. Sakin ola ki
beni merak etme.
Mutluyum, gülüyorum ve hala kimseye aldirmadan kendi
dogrularimla
yasiyorum.
Çünkü yasamin sirri bu biliyorum...

Evet ne yazik ki kansere yenildin ama verdiiin
mücadeleyle, gösterdiiin
cesaretle, yasama bagliliginla, son nefesine dek
söndürmedigin
umutlarinla,
bence kazanan yine de sen oldun birtanem.

"Yenilmek, ama yinede teslim olmamak... Zafer budur"

Öyle sevgilim, zafer senin, sen kazandin!

UCURTMAMI PAZAR GECESI UCURACAGIM
UZAKLARA INAT UZAKLARA YUKSELECEGIM
SEN GELMESEN DE
EY SEVGILI

kaynak aktaran: Yrd. Doç.Dr. Zafer KÜTÜĞ
icialli@

0 comments: